İskenderun Belediyesi, eski Karayolları arazisini istedi.. Ankara verdi..
İskenderun Belediyesi, Ziraat Bahçesi’ni istedi.. Ankara yine verdi..
Milletvekili Orhan Karasayar, yeni bir hastane istedi.. ‘50 dönüm yeter mi?’ dediler.
İstiyoruz istemesine de.. Ama bize yetmez..
Burada battı çıktı neden yapılıyor?
Trafik yoğunluğunu hafifletmek için..
Peki battı çıktı yeterli gelecek mi?
Şehrin yeni alternatif yollara ihtiyacı yok mu?
Elbette var..
Denizciler’deki topçu birliğinin taşınmasını konuşuyoruz da, Devlet Demir Yolları’nın az ileriye taşınmasını neden konuşmuyoruz?
Devlet Demir Yolları(DDY)‘nın, AHM Port City karşısında bulunan tren garında genelde yükleme yapılıyor..
Benzer yükleme işlemi Limak’tan da gerçekleşiyor..
Bir işbirliği yapılsa..
Sahayı içeriye taşısak, ne olur?
Zaten arada sadece duvar var..
DDY’nin mevcut tarihi binasını koruyup, müzeye dönüştürsek diyorum..
Geriye kalan araziye baktığımızda, Sakarya Mahallesi’nin E-5’e ulaşan yolu ile Kirmit Petrol’ün sanayi çıkışı, direkt DDY arazisine bakıyor..
O araziyi boşalttığımızda, ne mi olur?
Bu şekilde şehir merkezine ulaşımı sağlayan Ulucami, Şehit Pamir, Fener Caddesi ve Mete Aslan Bulvarı’na iki ek cadde daha kazandırmış olacağız.
Çevresi de muhteşem bir peyzajla, şehre muhteşem bir güzellik katar.
Bugün bunu konuşmasak bile, gelecekteki insan ve araç yoğunluğu bunu gerekli kılıyor.
Artık çözüm kaçınılmaz!
Devlet Demir Yolları(DDY), İskenderun’un nefes alması için bir fedakarlık yapmak zorunda..
Bu öneri bugün ‘hayal’ gibi görünüyor olabilir ama yakın bir gelecekte DDY’nin taşınmasından başka bir seçenek olmayabilir..
Yüksek sesle konuşmamın sebebi;
Şehre girişte artık yeşilin, parklarla çevrelenen bir güzelliğin yaşatılmasıdır..
30 yıllık görüntünün devam etmesi, şehre ne kazandırıyor?
Şehre girişte lojistik üs yapılacaktı, olmadı..
Madem öyle bir çalışma yok, o halde derli toplu olmanın vakti gelmedi mi?
Şehre girerken, solda LİMAK..
Sağda askeriye..
Az ötede içinde konteynırların olduğu, önü toprakla kapanan bir arazi..
Yok kereste atölyesi.. Karşısında DDY..
Zaten sırtınızı oraya verip, karşıya baktığınızda.. Taş ocaklarının tahrip ettiği enkazın şehri yeterince boğduğunu görmüyor muyuz?
Sizi bilmem ama, bu görüntü benim hiç hoşuma gitmiyor..
Amanos Tüneli’ni konuştuğumuz bir dönemde, yeni talepler, yeni arayışlar içinde olmalıyız..
Bana göre DDY de ‘değişim’ sınırlarının içinde yer alıyor.
Bu konuyu Ankara’ya taşısak diyorum..
Hani bize ‘büyük düşünmemiz’ gerektiğini söylüyorlardı ya..
İşte bir fırsat daha..
BUNDAN SONRA BÖYLE
Dörtyol’daki yangın sadece ağaçları değil, canımızı da yakıyor..
İstanbul ve çevresindeki yağış, doluyla birlikte mermi gibi binalara, ağaçlara, çatılara, araçlara zarar verdi. Batıda, Marmarada, kuzeyde yağış dinmiyor..
Bizim burada ise kuraklık boy gösteriyor.
Hazır yangından sözetmişken, Kahramanmaraş Orman Bölge Müdürlüğü Orman Yangınlarıyla Mücadele Şube Müdürü Muzaffer Ketmen, ekibi ve itfaiyeye teşekkür ediyorum..
Canla başla, yaşamlarını hiçe sayarak yangını söndürmeye çalışıyorlardı..
Her seferinde dikkatli olmamız gerektiğini söylüyoruz, tedbirden söz ediyoruz ama kime ne?
Dün haberleri izlerken bişey daha öğrendim.
– ‘Süper hücre’ kavramı!
İstanbul’daki yağışlar, felaketin habercisi..
Bu yıkıcı etkide şehirleşmenin etkisini artık biliyoruz. Yani betonlaşma!
Tıpkı İskenderun örneği gibi..
Sıcaklık gölgede 40 derece, hissedilen ise 42 dereceye kadar çıksa bile..
Asfalt ve beton sıcaklığı 60 dereceye kadar yükseliyor.
Bu da süper hücreyi tetikliyormuş.
Örneğin Akdeniz’de son 20 yılda deniz suyu sıcaklığında 2 derecelik artış yaşandı. Deniz suyu sıcaklığının yüksek oluşu.. Ayrıca beton ve asfalt sıcaklığının artması süper hücrenin etkisini arttırıyor ve sıklığını tetikliyor.”
Şimdi odaklanmamız gereken, bu değişikliklere bağlı olarak ortaya çıkan yağışlar ya da kuraklıklara ne kadar hazırlıklıyız? Önümüzde iki önemli süreç var.
Birincisi, artık iklim değişikliğine kesin olarak dur denilmesi gerekliliği.
İklim değişikliğini durdurmak için yenilebilir enerjiye geçmemiz gerekiyor.
İkincisi, başlatılması gereken uyum süreci. Gördüğümüz gibi özellikle kentlerimizin altyapıları bu durumlara uygun değil.
Bu tip acil durumlar için tarımdan sağlığa, enerjinin olduğu her yerde üretim tarzlarını değiştirmemiz gerekecek. Artık planlamalar buna göre yapılmalı.