Anayasa değişikliği ile ilgili referandum sürecinde ya ‘Evet’ diyeceğiz ya da ‘Hayır’.
Eğer Türkiye demokratik bir ülkeyse, eğer burada insanlarımızın hak ve hürriyetleri gözetleniyorsa;
Bırakın da kim neye inanıyorsa, hangi değerlerin ülkemizin yönetim biçimine katkı sunacağını benimsiyorsa, o doğrultuda karar kılsın.
Türk insanı bilinçli, eğitimli, hangi kararı vereceğini bilen, mantıklı bir yapıya sahip.. Hiç kimse, bir başkasını aptal yerine koymasın!
İnsanlarımız ya evet diyecek ya da hayır..
Dostlarımın arasında ‘Hayır’ diyen de var, ‘Evet’ de..
Ne yani, sırf siyasi bakış açımız farklı diye, benimle aynı düşünceye sahip olmayan arkadaşımı, canımdan, yüreğimden koparayım mı?
Evet diyen de, canım ciğerim..
Hayır diyenin de, başımın üzerinde yeri var. Dostuz, kardeşiz neticede!
Bu durumu kutuplaşmaya, bölünmeye, ötekileştirmeye çevirmenin ne manası var? Bu şekilde mi hoşgörüyü, dayanışmayı sağlayacağız?
Herkes ‘bir’ düşünmek zorunda değil!
Bizleri güçlendiren farklılıklarımız değil mi?
Hani tüm renklerimizle, farklılıklarımızla övünüyorduk?
Bu öfke dilinin, bizi birbirimize düşürmesine izin mi vereceğiz?
Referandumdan çıkan sonuç ne olursa olsun, amacımız çok çalışmak değil mi?
Ne yani, sonuca göre ‘üretimi’ mi durduracağız?
Bu ülkede ‘hayır’ diyen, ‘evet’ diyen neden dayak yemek zorunda?
Birbirimize düşman değiliz ya..
Sosyal medyada takip ettiğim dostlarımın, yakınlarımın, okuyucularımın sayfalarında ‘hayır’ diyeni de beğeniyorum, ‘evet’ diyeni de..
Her iki görüşü de saygı duyuyorum.
Yeter ki, kan davasına dönüşmesin.
Yeter ki, ‘vatan hainliği’ tanımlamasına dönüşmesin!
Bakıyorum da, iki taraf da gergin!
Twitter’da, face’te karşılıklı sövmeler, kırgınlıklar, bıçak çekmeler, öfke diliyle konuşmalar.. Ne için Allahaşkına?
Bunun kime, neye faydası var?
Türkiye’de bugüne kadar hangi sistem, değişim gelmişse tartışılmıştır.
Bugün de aynı noktadayız.
Türkiye’nin güçlü kalmasını istiyorsak, fikirlerimizi paylaşmaya ihtiyacımız var, kavgaya değil..
Atatürk de bizim, Hükümet de, muhalefet de..
Bizim önceliğimiz, vatanı bölmek için sıraya giren terör odaklarıyla mücadele etmektir.. Dış güçlerin sergilediği tezgahı, oyunu bozmaktır.
Bunun için birbirimizi mi yiyeceğiz, yoksa bilime, teknolojiye, üretmeye, çalışmaya mı odaklanacağız?
Çevremizde tanıdığımız herkesin, gelen her hükümetin Türkiye’nin kalkınmasında emeği var.
Son kararı yine bizler vereceğiz.
Sonuca da saygı duyacağız!
Merak etmeyin;
Türkiye, referandumdan karar ne çıkarsa çıksın, yine gücüne güç katacaktır!
Yine çalışacağız, yine üreteceğiz!
ŞAMPİYONA RAHATSIZLIĞI MI?
2016-2017 Eğitim ve öğretim yılı spor faaliyetleri arasında yer alan Liseler Türkiye Basketbol şampiyonası grup finallerinin 16-19 Şubat tarihleri arasında İskenderun’da yapılacağını öğrendik. Sağolsun spor yazarı Yaşar Güllü abimiz sayesinde bu güzel haberi işittik. Ancak bir detay var ki, canımızı sıktı.
Yaşar Abi’nin duyumuna göre;
Şampiyonun Antakya’ya kaydırılması için bir baskı söz konusu.
Antakya lobisi, gerek tanıtım gerekse şehre kazandıracağı para sebebiyle, liselerin grup müsabakalarınını Antakya’da yapılması için çabalıyor.
Tabii ya;
Nede olsa 16 lisenin sporcularını, hocalarını, teknik ekibini saysanız, yüzlerce kişi bu müsabaka nedeniyle şehre bir canlılık katacak.
Bir de sporcuların ailelerini, taraftar grubunu da ekleseniz, cıvıl cıvıl bir görüntü yaşanacak. Sanırım Antakya, bu coşkunun İskenderun’da yaşanacak olmasından rahatsızlık duyuyor.
En çok da otel işletmecileri..
Ne yani, Antakya’da konforlu oteller var da, İskenderun’da yok mu?
Buranın esnafı kazanmasın mı?
Sporun heyecanını, coşkusunu yaşamayalım mı?
Hem bu şampiyona, resmi listede yayınlandığına göre;
Bu çaba niye?
Neyi, hangi hakla değiştirmeye çalışıyorsunuz?
Bırakın da İskenderun, genç yeteneklere ev sahipliği yapsın!
Bu şampiyonaya İskenderun’un da ihtiyacı var.
Bi çekin elinizi yahu..!