Tosyalı Holding Yönetim Kurulu Başkanı Fuat Tosyalı, Patronlar Dünyası (PD) Dergisi’nin Ekim sayısında ilham verici bir röportajla yer aldı.
Tosyalı Holding’in patronu Fuat Tosyalı, üç kıtada 50’ye yakın tesisi ve 15 bin çalışanı olan bir grubu yönetiyor. Kendi tabiriyle mükemmeliyetçi biri. İş hayatında değişmez kuralları var. “Yaptığım her iş en iyisi oldum. Ben kurallara göre oynarım. O yüzden bir an olsun yakalanırım korkum yok. Hayatım boyunca vergimi tam verdim, ötelemedim. Ne çalışanımın vergisini kıstım ne gelirimi eksik gösterdim ne de giderimi fazla gösterdim” diyor. Avrupa’nın üçüncü, dünyanın en büyük 50 çelik üreticisinden biri olan Tosyalı’nın Cezayir’deki yatırımı Türkiye’nin yurt dışındaki en büyük sınai yatırımı olarak nitelendiriliyor.
Fuat Tosyalı aynı zamanda yerli otomobil markası Togg’un ve BMC’nin de Yönetim Kurulu Başkanı, Togg onun en büyük gurur kaynaklarından. “Bazıları buna inanmadı ama biz 60 yıllık yerli ve milli otomobil rüyamızı gerçeğe dönüştüreceğiz dedik ve çok şükür bu hedefi gerçekleştirdik” diyor her fırsatta..
Fuat Tosyalı’nın deyimiyle onu en çok gururlandıran, varlığını daha anlamlandıran yatırım ise Ankara Kazan’daki yeni BMC motor, tank ve zırhlı araçlar üretim fabrikası. Bu fabrika içi, “Hissettiğim duygu ve onurun tarifi yok” diyor.
SOBACILIKTAN GLOBAL BİR GRUBA DÖNÜŞEN YOLCULUK
Tosyalı Holding’in patronu Fuat Tosyalı’nın PD Dergi’de verdiği röportaj şöyle;
Fuat Tosyalı mobil bir iş insanı.. Üç kıtada yatırımları var. Özel uçağını adeta bir taksi gibi kullanıyor. İstanbul’da toplantı yaparken Ankara’ya gidip dönüyor mesela.. O yüzden onu yakalamak pek mümkün olmuyor. Geçen ay Togg Yönetim Kurulu Başkanı şapkasıyla Mühih’te mobilite fuarındaydı. Ben de orada olunca ve fırsat bulunca oturduk, bu ayki kapağımız için konuştuk. Fuat Tosyalı, sobacılık yapan babasının yanında başlayan, bugün global bir grubun başkanlığına evrilen yolculuğunu, iş hayatındaki kurallarını, geleceğe dair planlarını samimiyetle anlattı.
“YOLDAN GEÇENE BAKMAK BİLE İSRAFTI”
– “Okuma yazma bilmeyen bir babanın esnaf ve çarşı kültüründen ilham alarak bugünkü yapımızı aynı duyarlılıkla yönetiyoruz” sıklıkla kullandığınız bir cümle.. Yanında çıraklık yaptığınız babanızdan neler öğrendiniz? Hangi özelliklerini ve nasihatlerini kulağınıza küpe ettiniz?
“Çok küçük yaşlarda iş hayatına başlamak bizim o günkü doğal şartlarımızın sonucuydu. Okuma yazma bilmeyen bir baba.. Beni 5 yaşında bir an evvel okula yollasınlar ki dükkânda bir tane hesap kitap yapan, eli kalem tutan birisi olsun demişler. O tarihlerde tamamen el becerisiyle ürettiğimiz ürünler vardı. Metali elimizle şekillendirirdik. Çünkü dükkanımızda elektrik yok, bir şey yok. Gaz lambası imal ederdik. 1968-69 yılları.. Dükkanımız da 3 metreye 3 metre, 9 metrekare bit pazarında bir gecekonduydu. Tabii orada tek bir şey vardı çalışmak, nefes almadan çalışmak. Çünkü ne kadar çalışırsanız o kadar üretim yapabilirdiniz. El işi üretim olduğu için yani yoldan geçene kafayı kaldırıp bakmak bile israftı, kayıptı. Ürettiğiniz mal kesinlikle çok kaliteli olmak zorundaydı. El ayarınız çok iyi olmalıydı. Ve bütün bunları yaparken dürüst olacaksınız. İşinize dürüst olacaksınız. Ürettiğiniz ürüne dürüst olacaksınız. Alın terini esirgemeyeceksiniz. Bunlar üst üste gelince Allah’a çok şükür bizi bugünlere taşıdı. Hiç de kaybolmayan değerlerimiz bunlar. Ben bugün hala çalışmaktan kendimi alıkoyamıyorum. Çünkü çalışmadan bir şey kazanmanın mümkün olmayacağını ben biliyorum. Biz bunu öğrendik. Çalışmadan hiçbir şey sahibi olamazsınız. Dürüst çalışmadan, kaliteli mal üretmeden hiçbir zaman hiçbir şey sahibi olamazsınız. Bu bizim olmazsa olmaz kuralımız.”
“NE ARARSANIZ ÖNÜNÜZE O GELİR”
– Hiç “Kuralları esneteyim, fırsat çıktı değerlendireyim dediğiniz olmadı mı?
“Hiç olmadı. Düşünemedim de.. Bir kere ne ararsanız önünüze o gelir. Bizim zaten öyle bir arayışımız olmadığı için önümüze öyle bir şey gelmedi.”
– Siz bir baba olarak çocuklarınıza ne öğrettiniz?
“Ben de hiçbir zaman çalışmadan hiçbir şeye sahip olamazsınız diyorum.
– Peki çocuklardan “Nasılsa babamız zengin, istediğimiz gibi harcayalım” gibi bir tavır gelirse ne cevap veriyorsunuz?
“Zaman zaman çerçeveden çıkmak isteyen olursa yani şunu alsak mı bunu alsak diyen olursa alalım da paramız mı var ki derim.. 50 yıl önce biz de babamızın yanındayken sohbetlerini dinlerdik. Bir çarşı kültürü vardı. Esnafların kendi aralarında doğruyu yanlışı tartıştıkları sohbetleri olurdu. Oralardan ders alınırdı. Biz de dersimizi öyle alırdık. Şimdi benim sohbetlerimi, reflekslerimi de onlar gözlemliyorlar, bizi geleceğe taşımak için..”
‘KİBİR OLARAK ALGILANMASIN, YAPTIĞIM İŞTE EN İYİLERDENİM’
– 20 yaşındaki Fuat Tosyalı bugünü hayal ediyor muydu, bu kadar büyüyeceğini düşünüyor muydu?
“Boyut olarak değil ama.. Boyutunu kestiremiyordum ama ben maksimalist bir insanım. O tarihlerde de işimin en iyisiydim. Mesela en iyi sobacıydım zamanında. Hangi dönemse o dönemin hep en iyisi oldum. Bugün de öyle Allah’a çok şükür. Bunu bir kibir olarak algılamayın. Çünkü sürdürülebilirliğe büyük yatırım yapıyorum, iş yaptığım her coğrafyada gayet prestijli bir şekilde karşılanıyor ve ağırlanıyorum. Dünyanın her yerinde yabancı yatırımcılar vardır. Ve bu yabancı yatırımcılar normalde yabancı diye adlandırılırlar. Yani “Bu geldi, bizim burada kaynaklarımızdan faydalanacak ve gidecek” diye algılanır. Avcı diye görülürler. Ama ben mesela gittiğim hiçbir coğrafyada böyle karşılanmadım. Çünkü gittiğim her coğrafyada yaptığım yatırımlar sadece sanayiye endüstriye yönelik yatırımlar değildi. O coğrafyanın sosyal hayatına da büyük yatırım yaptım. Ben Türkiye’de nasıl hayırseversem ve paylaşımcı bir karaktersem iş yaptığım her coğrafyada aynı sosyal dokuya, oranın kültürüne, oranın özelliklerine de çok ciddi yatırım yapıyorum ve o coğrafyanın bir parçası oluyorum. Onun için geldiğim yer en baştan beri planlamış mıydınız derseniz.. Bu öngörülemez ama niyetiniz belli olunca akıbetinizin hayır olacağını biliyorsunuz. Ben de geldiğim yeri Allah’a çok şükür özümseyerek hakkını vererek yaşıyorum.”
‘GRUP OLARAK MÜKEMMEL SAYILABİLECEK BİR YERDEYİZ, BUNU SÜRDÜRÜLEBİLİR KILMAK EN BÜYÜK HEDEFİMİZ’
– Tosyalı Grubu, istediğiniz noktaya geldi mi? Gelecek planlarınızda neler var? Yeni iş alanları, yeni coğrafyalar ve yeni satın almalar olacak mı? Benim gibi mükemelliyetçi bir adam için istediğim bir noktada mı?
“Daha iyi olabilirdi. Ama oldukça da iyiyiz. Şartlarımıza, imkanlarımıza göre.. Sadece size bağlı değil ki bu. Siz neler yapmak isterseniz de konjonktür var, dünyada bir sürü değişim oluyor. Amerika’sından, Çin’ine kadar, Avrupa’sından Afrika’sına.. Tam işte bir şey kurguluyorsunuz. Bir yerde bir sürü değişim, dönüşüm oluyor. O da sizi etkiliyor. İşte pandemisinden tutun da tedarik zincirindeki aksamalara kadar birçok çevre etkisel faktörler var. Bütün bunlara baktığım zaman tabii ki grubumuz çok iyi bir yerde. Allah’a çok şükür itibarı, prestiji en üst noktada, bilinirliğimiz gayet iyi. Yani neresinden ölçümlerseniz mükemmel sayılabilecek bir yerdeyiz. Tabii bunu sürdürülebilir kılmak da en büyük hedefimiz.”- Girmeyi planladığınız yeni coğrafyalar var mı? Varsa nereler? “Bugünkü konjonktürde yeni coğrafya kavramı artık doğru değil. Bana göre sürdürülebilirlik önemli. Rakamlarla konuşulmak doğru değil. Bizim yaptıklarımız çok daha iyi. Rakamlar gelip geçiyor. Yatırım yaptığım her coğrafyada Allah’a çok şükür bir numarayız. Bugün dünyada en büyük Türk çelik üreticisiyiz. Türkiye’de en büyük çelik üreticisiyiz. Avrupa’da üçüncüyüz. Bur anlamda sürdürülebilirlik aslında rakamlardan öte.
– Yatırım yaptığınız en heyecan verici coğrafya neresi?
“Kuzey Afrika’yı çok seviyorum.”
‘AKIL TERİ VE ALIN TERİ BİRLİKTE YOĞRULMALI’
– Sıfırdan gelip bu kadar büyümek kolay olmasa gerek. Sizin olmazsa olmazınız ne iş hayatınızda? Kırmızı çizgileriniz var mı?
“Biz küçük bir üreticiyken de kimseden bir şey beklemezdik. Bir şey beklemez derken, kendinizin dışında işte filanca otorite bana yardım edecek, oradan teşvik gelecek anlamında diyorum.. Benim şansım ya da şanssızlığım, mesela hiç teşvik edilmeyen bir sektörde büyüdük. Demir çelik sektörü Türkiye’de hiç teşvik alamaz. Yani öyle bir şey yoktur. Kanunen de yoktur. Onun için biz ne yaparsak bedenimizden olmalı. Yani akıl teri, alın teri hepsi birbiriyle yoğrulmalı ve oradan bir şey üretmeliyiz. Başka türlü bizim şansımız yok.Ha bütün bunların yanında yine benim için olmazsa olmazım ne? Kanun ve kuralların dışında hareket etmem. Hiçbir zaman.. Yani düşünün ki futbolcusunuz, hakemin neye düdük çalacağı belli. Ya arada işte bir şey yapayım da bir hareket yapayım da belki görmez. Öyle bir şey yok. Ben kurallara göre oynarım. Öyle oynayınca çok daha fazla çalışıp çok daha fazla efor sarf etmem gerektiğini biliyorum. O yüzden bir an olsun yakalanırım korkum yok. Ben hayatım boyunca vergimi de tam verdim, ötelemedim. Ne çalışanımın vergisi kıstım ne işte gelirimi eksik gösterdim ne giderimi fazla gösterdim. Bütün bunları yaptığınız zaman birincisi emeğiniz boşa gitmiyor. Kafanızı yastığa huzurlu koyuyorsunuz. Ondan sonra ya acaba bunun nasıl bu kadar büyüdü sohbetlerine cevap vermekle de uğraşmıyorsunuz. Çünkü kafanız rahat. Çalışsa aslında herkes beni geçer yani. Emin olun benim öyle matematik, fizik, cebir, geometri o kadar ileri bir zekâm yok. Kafası o tip şeylere çalışanlar biraz da emek sarf etseler beni fersah fersah geçerler. Malum işte biliyorsunuz, herkes biraz kısa yol seçiyor. Kısa yoldan seçen, önüne ne çıkacağını bilmiyor. Bir bakıyorsunuz, takla atmış. Biz de ağır ağır kaplumbağa gibi devam ederek gidiyoruz.”
‘ÖYLE SAATİNE, TAKVİME BAKAN BENİMLE ÇALIŞAMAZ’
– Çalışma arkadaşlarınızı seçerken neye dikkat ediyorsunuz?
“Çalışkanlar benimle çalışabilir. Öyle saatine bakan, takvime bakan bir arkadaş benimle çalışamaz. Ben bütün çalışma arkadaşlarımla 7/24 görüşürüm. Çünkü dünyanın her yerindeki işletmelerim 7 gün 24 saat esasıyla çalışır. Bizde hiç durma diye bir şey yoktur. Ve ben o işletmelerime de 7 gün 24 saat uzakta dahi olsam hemen online bağlanırım. Beni görürler. Fiziki olarak orada da olsam gecenin bir saatinde, gecenin bir yarısında, sabaha karşı da olsa işletmeme girerim. Çalışanlarıma dokunurum. Sohbetimi ya parım. Çünkü bizim sektörümüz, üretim metodolojimiz de bunu gerektiriyor. Doğal olarak çalışma tempomuz da bunu gerektiriyor.”
– Bu özellik çalışan açısından biraz korkutucu sanki.. Patron her an takipte gibi..
“Yok öyle bir şey değil. Benden korksa ben gitmem oraya. Beni beklediklerini bildiğim için öyle yaparım. Ben de bir insanım. Dinlenme zamanımdan bile feragat ederim. Emeğin karşılığını alırsınız. Benim hiçbir zaman emeğimin karşılığı yere düşmedi. Onun için diyorum. Çalışmadan bir şey kazanılmayacağını biliyorum. Ben tek değilim, kardeşlerim var, onların çocukları var. Tek başıma bu kadar şeyi zaten yapabilmem mümkün değil. Yönetebilmem de mümkün değil. Ama ilk halkadan itibaren baktığımız zaman halka genişledikçe dahi bunun etkisi azalmaz. Herkes bilir ki biz bir üretim şirketiyiz. Bu üretim çalışmadan olmaz.”
‘BENİM İÇİN MÜKEMMELİĞİN SINIRI YOK’
– Birkaç yıl önce İskenderun’da üniversite gençlerine tavsiyelerde bulunurken “Bir işe, bir konuya, bir soruna binlerce saatlik zamanınızı vermeniz hiç yorulmadan bıkmadan tükenmeden aynı şeyi milyonlarca kez yapmaya devam edebilmeniz için sevdiğiniz şeyin ne olduğunu mutlaka bulun. Mutsuzluğun tanımı sevmediğiniz, katlanamadığınız, dayanamadığınız bir şeyi tekrar etmek zorunda kalmaktır. Bunun tersi ise doyamadığınız bir şey de mükemmelliğin şiirini yazana dek çalışmaktır” demişsiniz. Siz mükemmelliğin şiirini yazdığınızı düşünüyor musunuz?
“Benim mottom, hedefim bu. Benim için mükemmelliğin sınırı yok. Bu iş neticede hakikaten çok büyük emeklerle yapılıyor. Bir insanın yapacağı işler değil. Parayla da yapılacak iş değil. Oralardaki o emeği ortaya çıkan eseri bir görün. O kadar büyük heyecanla yatırımı yapıyorum. Bitti mi hadi elinize sağlık, devam edelim deyip başka bir şeye geçiyorum. Yani ben hayatımda hiçbir zaman tamam demedim. Her seferinde her ortaya koyduğum başarılı işten sonra onun bir sonraki versiyonunu ekibimle düşünür ve onun üzerinde çalışırım. Başkası olsa “Benim mezarım da buraya kazın, buradan ayrılmayayım” diye tapar oraya. Ama benim için mükemmelliğin sınırı yok. Benim için bir şey yaptık ona sığınayım, ömür boyu onu sağayım diye bir şey yok. Onun için mükemmelliğin şiirini yazana kadar çok çalışmak, tamam dememek lazım. l Yani daha bitmedi sizin şiiriniz.. Devam ediyoruz, ortasındayız sanki.”
‘ELİM AYAĞIM UĞURLUDUR, GİRDİĞİM YERE BEREKETİMLE GİDERİM’
– “İş dünyasında da aldığı her işi, her projeyi başarısız durumda bile alsa zirveye çıkarır” deniyor ve BMC örneği veriliyor sizin için. Siz kendinizi böyle görüyor musunuz?
“Elim ayağım uğurludur. Ona inanıyorum. Çünkü girdiğim yere bereketimle giderim. BMC’deki çoğunluk hisselerini satın aldığımızda o an için bile çok ciddi bir kaynağa ihtiyacı vardı, piyasa borcu vardı. Ve yapacağı yatırımlar için de çok ciddi kaynağa ihtiyacı vardı. Böyle bir ortamda taahhütleri vardı. Geç kalmış taahhüt vardı, gecikmiş tarihleri vardı. Tabii benim için işin önemli olan ülkemiz için çok önemli olan savunma sanayinde taahhütleri ve hedefleri vardı. Orayı yönetmeye başlarsam neler başarabileceğimi biliyordum. Hissettim o sırada. Fiziki olarak öyle bir şey yoktu ama hissiyat olarak vardı. Hiç öyle büyük bir değişikliğe de gitmedim. Sadece kendi iş yapma felsefemizi yoğun ve kararlı bir şekilde koyduk. Kısa bir zamanda BMC savunma sanayimizin hemen hemen özellikle kara araçları tarafında en büyük aktörü oldu. Hem büyük bir savunma ekosistemine katkı sağlayan, maestroluk yapan bir konuma geldi hem de ülkemizin savunma sanayimizin de en güçlü tedarikçisi durumuna geldi.”
‘DAHA FAZLA KAZANIRIM DİYE FİNANS, GIDA VEYA TEKSTİL İŞİNE GİRMEM’
– “Benim için en değerli bir konu da anladığım işi severek yapmaktır. Her kazanacağım işe girmiyorum. Takdir edersiniz ki benim konumumdaki insanların önüne her sektörden her alandan birçok fırsatlar gelir. Bunların hiçbiri benim ilgimi çekmez. Ben bildiğim ve bilgisine hâkim olduğum işi yapmayı tercih ediyorum” diye aynı sohbette bir değerlendirmeniz var. Bugüne kadar önünüze fırsat gelince “Benim bilmediğim iş” diyerek girmediğiniz ve akabinde pişman olduğunuz bir iş oldu mu?
“O da olmadı. Çünkü ben öyle nerelere yatırım yapsam, ne kazanırım düşüncesinde olan bir insan değilim. İşimin de yani kendi sektörümün de fırsatlarını değerlendirdiğimi düşünüyorum. Dünyada mesela işte yeşil çelik gibi rahatlıkla söyleyebiliyorum sektörümüzdeki dönüşümlerin ilk girişimcisi ben oldum. Oradaki fırsatları hep değerlendirdim. Mesela ben finans sektörüne girmem veya gıda sektörüne, tekstil sektörüne girmem. Yani şuralarda fırsatlar vardı, biz oraya yatırım yapsaydık daha fazla kazanırdık gibi bir hayat gayem hiç olmadı.”
“EN DEĞERLİ ŞEY ZAMAN, UÇAK BANA ZAMAN KAZANDIRIYOR”
– Uçağı taksi gibi kullanıyorsunuz. Bir sürü coğrafyada varsınız. Rutininiz nasıl? Yani ayın kaç günü yurt dışında geçiyor? Ne kadar Türkiye’de kalabiliyorsunuz?
“Sabah çok erken, 06.30’da kalkarım, 08:00’e kadar falan mutlaka iş yerinde olurum.”
– Kesin çalışanlardan önce gidiyorsunuzdur işe.
“Bazen utanıyorum tabii ama yapacak bir şey yok. Sanki onların geliş saatlerini kontrol etmek gibi oluyor. Artık onlar da alıştı, benim niyetimin o olmadığını biliyorlar. Ama mecburum çünkü çalıştığım diğer fabrikalarımızın bulunduğu coğrafyalardaki saat farklarını da göz önünde bulundurduğumuzda ben biraz daha uzun çalışmak zorunda kalıyorum. Bundan keyif de alıyorum. Bu beni güçlü, dinç tutuyor. Benim için en değerli şey zaman. Yani uçağın bana sağladığı önemli şey bana zaman kazandırıyor. Çalışma şartlarım belli. Bir konfor arayışından değil. Bana zaman kazandırdığı için uçağa biraz daha sık kullanıyorum.”
‘YORULSAM DA ÇALIŞMAYI BIRAKMAK İSTEMİYORUM’
– Gelecek planlarınızda emeklilik var mı?
“Ben bir ara kardeşlerimle otururken herhâlde o zaman 56-57 yaşındaydım. 60 yaşından sonra beni pek düşünmeyin, emekli olacağım falan deyince baktım herkes güldü. “Hele o gün gelsin bakarız” falan dediler. Ama düşünmüyorum işin gerçeği. Nerede trak orada bırak yani. Ben çalışmayı bırakmak istemiyorum. Babama o kötülüğü yaptık biz. Rahmetli babam zamanında çok çalıştı dedik ve onu 70’li yaşlarında emekli ettik. Rahat etsin artık diye. Ama birkaç sene içerisinde hayat kalitesi çok düştü, Alzheimer başladı. Keşke hiç onu çalışmaktan alıkoymasaydık diye hep hayıflanırım. Onun için ben yorulsam dahi çalışmayı bırakmak istemiyorum. Çünkü biliyorum ki beni hayata bağlayan ve dinç tutan çalışmak. Dinlenmeye ihtiyacım yok benim.”
‘BABAM TUTUMLUYDU AMA HAYIR HASENAT İŞİ OLDUĞUNDA İSE ÇOK CÖMERTTİ, BU BİZE REHBER OLDU’
– Babanız dışında iş dünyasından kendinize örnek aldığınız isimler oldu mu? Onun fikirleri bana ışık oldu dediğiniz bir isim var mı?
“Rol model aldığım kimse yok ama ben hikayelere çok değer veririm. Hayat hikayelerine.. Hemen hemen bugüne kadar gelmiş, toplum tarafından el üstünde tutulmuş, takdir görmüş karakterlerin hikayelerini okumuşumdur. Tabii ki bunların içerisinde şu yönü iyiymiş dediğim kişiler oldu. Onları da kendi hayatımda göz önünde bulundurdum. Çünkü neticede bu toplumun bir parçasıyız ve toplumumuzun takdir ettiği belli davranış şekilleri var. Siz çok varlıklı olabilirsiniz. Ama toplumumuzda nice çok varlıklı insanlar var. Ama çok takdir görmezler. Neden? Demek ki eksik bir şey var. Yani toplumumuzun esas toplumumuzun beklediği refleksi verememişler. Onun için bizim bir yandan sanayici kimliğimiz var. Bir yandan da hayırseverlik denilen ama bizim paylaşımcılık dediğimiz yanımız var. Geçmişten gelen hayr etme kültürü var yani. Elimizdeki belli imkanları yaşadığımız toplumla paylaşmak beni çok mutlu eden bir özelliğim. Toplum bu davranış şeklini takdir ediyor. Biz paylaştıkça, takdir gördükçe daha fazla paylaşma arzusu doğuyor. Ama onun alanını da doğru seçiyoruz. Eğitime çok büyük destek veriyoruz. Allah’a çok şükür Milli Eğitim’e bağışladığımız bunların sayısını ben sayarken şaşırıyorum. Özel eğitim gerektiren çocuklar için birçok merkez yaptık.”
– Bu paylaşımcılık çocukluğunuzdan gelen, esnaf babanızdan öğrendiğiniz bir özellik olabilir mi?
“Rahmetli babam da çok hayırseverdi. Bir yandan çok tutumluydu. Ama bir hayır hasenat işi olduğu zaman da bir o kadar da cömertti. Bu bize hep rehber oldu ya da en büyük özelliğimiz oldu.”
“TATİL YAPMIYORUM, İŞLETMELERDE DOLAŞMAK EN İYİ SPOR”
– Kitap okuyabiliyor musunuz, spor yapabiliyor musunuz, sinemaya gidebiliyor musunuz?
“Spor yapıyorum. Kendi çalıştırıcım var ama zaten bizim işletmeleri gezerken de bayağı bir spor yapıyorsunuz. Fabrikada 20-25.000 adımdan aşağı atmıyorsunuz şöyle işletmeye bir gideyim bakayım dediğiniz zaman.. Orada spor yapan arkadaşlar bile nefessiz kalıyor arkada, yetişemiyorlar bana. Onun için işletmelerde dolaşmak aslında en iyi spor.”
– Kafanızı dağıtacak bir şeye fırsat yaratıyor musunuz?
“Ya dağıtmak da istemiyorum.. Yoksa gönül neler ister de konsantrasyonumu bozmak istemiyorum.”
– Tatil yapmak istemiyor musunuz hiç?
“Yapmıyorum, ne gereği var? Yapan ne yapıyor..”
– Teknolojide muazzam bir dönüşüm var. Bu hıza ayak uydurabiliyor musunuz, mesela yapay zekâdan yararlanıyor musunuz?
“Yapay zekâyı ben kullanmıyorum ama yapay zekâ ile ilgili şu an çok ciddi yatırım yapıyoruz. Yapay zekâyı özellikle üretim planlama ve işletme yönetimi süreçlerinde kullanmak üzere… IT departmanımıza bağlı bir yapay zekâ birimimiz var. Yapay zekâyı destekliyorum ve gelecekte yapay zekâdan fazlasıyla faydalanmak istiyorum. Biz endüstri 4.0’ı ülkemizde ilk uygulayan şirketiz. 2007-2008’de daha Almanya’da 4.0 konuşulurken biz Osmaniye’deki 1 milyar dolarlık yatırımla hayata geçirdiğimiz tesisimizde devreye aldık. Bugün geldiğimiz noktada yapay zekâya ciddi yatırım yapıyoruz.”
‘ÇELİK KUTSALDIR, KURAN’DA ADI GEÇEN TEK ELEMENTTİR’
– Hiç keşke dediğiniz oldu mu?
“Hiç olmadı. Çok mutluyum. Hiç öyle keşke diye bir şey yok. Keşke daha fazla bir şey yapabilsem. Yani keşke biraz daha gücüm olsa, takatim olsa daha fazla bir şeyler yapabilsem.
– Peki iyikileriniz var mı?
“İyi ki çok. Mesela çelikçi olmak iyi ki. Neden? Çelik çok kutsal bir element. Kuran’da adı geçen tek elementtir. Ve adına hadis-i şerif olan bir elementtir. Çelik işi çok zor bir sektör ama iyi ki bu sektörün içerisindeyim. İyi mi bu sektörden kazandığımı başka işlere aktarmadım ve Allah’a çok şükür bu noktalara geldim. Gönlüm ruhum huzurlu.”
HABER MERKEZİ