İskenderun Belediyesi’nin İftar Sofrasına İçişleri Bakanı Ali Yerlikaya katıldı.
Ziraat Park’ta boydan boya uzanan bir iftar sofrası kurulmuştu.
Yemekler, saat 18.00 gibi masalardaydı.
Araya girip o yemekleri alanlar oldu, bir kısmı kamelyalara yöneldi.
İftardan önce yiyenler oldu..
Aynı dakikalarda sofraları yeniden donatmak vakit alacağından, kapalı tesisten ayrıca yemek dağıtıldı.
Sordum, 12 bin kişilik yemek planlanmış..
Tesisin önünde izdihamı görünce, oraya yöneldim.
Dışarıda ekmeği 10’ar 10’ar alanlar oldu.
Arada su dolu koliyi kaptığı gibi götüren oldu..
“Biz 10 kişilik aileyiz” deyip, poşetlere yemekleri dolduranlar oldu..
Bırakın İskenderun’u, Türkiye’nin her yerinde bu manzaraları görmek mümkün..
İğneyi biraz kendimize batırsak diyorum..
Murat Sefa Demiryürek, İskenderun Kaymakamı iken..
Depremin henüz 3. ayıydı.. “Millet Parkı’nda battaniye isteyen depremzede vatandaşlarımız var” demek için telefonla aramıştım.
Şöyle yanıt vermişti;
“Yılmaz Bey, henüz iki gün önce çadırlarda binlerce battaniye dağıttık.”
Sonradan öğrendim ki, dağıtılan battaniyeleri, gıda kolilerini, kıyafetleri alan birçok aile, gündüzleri bunları hasar görmemiş evlerine götürüp, ertesi gün “Bize birşey gelmedi” diyebiliyordu.
Yanlış anlamayın, bunu herkes yapıyor demiyorum, ama maalesef fırsatçılık birçok alanda öne çıkıyor.
Depremde; kiralarda, gıda fiyatlarında ve daha birçok ihtiyaç kalemlerinde ‘aç gözlüler’ önümüze çıkıyordu.
Dahası var;
Mağaza açılır, yüzde 50 indirim görsün.. Hurraaa, herkes birbirini eziyor.
Simit, ayran dağıtırsınız.. Kıyamet kopar..
Bazen öyle görüntüler olur ki, izdihamı yaratan topluluğun o yardımı almaz ise açlıktan ölmeyeceği apaçık görünür!
Ama buna rağmen ölümüne bir rekabet yaşanır kalabalığın ortasında.. Ki bu görüntülerin yaşanmasının altındaki sebebin açlık değil düpedüz aç gözlülük olduğuna inanıyorum!
İşte bu aç gözlülük, aslında gerçek ihtiyaç sahiplerini mağdur ediyor.
Onlar da gururundan konuşmuyor.. İsteyemiyor!
Hakkından fazlasını isteyenler.. Durumu iyi iken, ihtiyaç sahibinin rızkına ortak olanlar yüzünden, bu manzaralar hep yaşanıyor, yaşanacak da..
Cehaletin ötesinde birşey.
Fakirlikle hiçbir bağlantısını kuramadığım görüntüler..
Hem emeği ziyan ediyor hem de dayanışmayı..
Afet dolayısıyla yapılan yardım izdihamları anlaşılabilir, fakat diğerlerini kafam almıyor.
İşin içine aç gözlülük girince, 20 bin kişilik yemek verseniz, yine bu izdiham yaşanır.
Oysa, on binlerce kolinin dağıtıldığı, hediye çeklerinin verildiği, evlere yemek dağıtıldığı bir ortamda iftar çadırları şimdilik sadece konteyner kentlerde olmalı..
Onun dışındakiler bu güzel sofraya, Ramazan geleneğine gölge düşürüyor. Eskiden böyle miydi;
Mahalleli evinde pişirdiklerini, sokakta kurulan masaya dizer, herkes iftarda oturur birlikte orucunu açardı.
Bereketi vardı sofranın!
Ne zaman bu çadırlar kuruldu, daha çok yakınlaşmamız gerekirken, birbirimizden uzaklaştık!
Biliyorum ki;
Bir ülkedeki çadır sayısının fazlalığı, o ülkedeki yoksulluğun, eşitsizliğin, sefaletin en önemli göstergesi sayılır.
Fakirlik, sefalet arttıkça ülkedeki çadır sayısı da artar.
Ya da öyle alıştırılır!
Madem yoksulluk kitleleri sarıyor, o halde 20 yıldır bu düzen neden değişmiyor?
Sebep, kullandığım başlık olabilir mi?
Yılmaz AKPINAR