FABRİKA AYARLARI / Yılmaz Akpınar Yazdı

80’leri, 90’ları görenler şanslı..
İhtilalmış, açlıkmış, kuyruklarmış hikaye..
Sevdamıza bakardık..
Parayla pulla işimiz yoktu..
Mertlik, adamlık vardı..
Efsane karakterler vardı, aşklar vardı..
Sinemalarımız vardı, gazoz milli içeceğimizdi..
Tertemiz, bembeyazdı herşey!
Şarkılar vardı, 60’lık-90’lık kasetler bize yetiyordu..
Hikayelerimiz vardı..
Hayallerimizi satın alacak bir güç yoktu.
Güzeldi, saftı herşey..
Özümüzde saygı vardı, sevgi vardı..
Kapılar açık uyurduk..
Ahlaksızlık bu boyutta değildi en azından..
Sofralar bereketliydi..
Bir kap tencereden herkes doyardı..
Misafir odasının bir havası vardı, sadece misafire özel kullanılırdı..
Büyüklük hissi yoktu, kompleks yoktu, kapris yoktu..
Bir elbise alındı mı, herkes giyerdi..
Ayakkabılar ortak kullanılırdı..
Parçalanana dek..
Ayıplayan yoktu, hepimiz iyi kötü böyleydik.
Okula giderken servis yoktu, yarım saatlik yolu şarkılar söyler, giderdik. Mesafe kısalırdı!
Cebimizdeki iki kuruşa tamah ediyorduk!
Okulun ara dönemlerinde istikamet sanayi sitesiydi.. Meslek öğreniyorduk!
Klima, cep telefonu henüz icat edilmemişti, ama 50 çeşit oyun biliyorduk.
Sıkılmıyorduk..
Her bir büyüğümüz kanaat önderi gibiydi.. Okul okumayanı bile felsefe yapardı, deyimlerle aklımızı alırlardı.. Sayardık..
Yanlış mı yaptık, kızarlardı.. İcabında dayak yerdik! Başımız eğik, yüzlerine bakamazdık!
Şimdi ki gibi her bir söze kimse ‘Off’ çekip, üste çıkmıyordu.
Öğretmene saygı vardı, mesela..
İki kuruşa talim eden memur, her gün aynı takımı giyerdi.
Fakir ama gururluydu!
Yokluğa rağmen, herkes çevrede iz bırakırdı..
İnanın yokluğa rağmen, mahalleler daha temiz ve düzenliydi.
Her yeri spor sahası yapardık, çok katlı binalar yoktu henüz..
Hoş, kimse de çok katlı binalarla da ilgili değildi.
O zaman herkes müteahhit değildi..
Güzelim tarım arazilerine göz dikenin gözüne çakarlardı..
Tarım her şeyimizdi.. Bereketliydi topraklarımız..
Etrafta yemlenen küçük/büyük canlılar bizi rahatsız etmezdi..
10 koyun, ne bileyim iki dana karşılığında toprak sahibi oluyordunuz..
Şimdi ki gibi iki karış toprağa milyon dolarlar çeken bir rant çevresi yoktu..
Karaağaç’ta yere düşen hurmaları toplar yerdik..
Her yer bize pazardı.. Sebzenin, balığın kralı bu şehirdeydi..
Göz hakkımız vardı.
İskenderun’un, Arsuz’un denizi o vakit de vardı.. Kirlenmemişti!
Denize sıfır olsa bile ‘tarlasına’ sahip çıkardı, önem verirdi insan.. O yüzden evi kerpiçti..
Her evin önünde artezyen kuyu vardı, oralarda..
Bir kap su döker, kola asılırdık!
Şimdi gelsin yalılar, gitsin yazlıklar..
Beş kuruş etmeyen çevrede, manzara arıyoruz..
Hayatımızı kolaylaştırdık, her şeyin en güzeline sahip olmak istiyoruz!
Elimizdekilerle yetinmiyoruz, daha çok istiyoruz.
Değerlerimizi unutuyoruz!
Elimize kürek almaktan bile aciziz.
Kıyıda, köşede iki ağaç ekmekten, kapımızın önünü süpürmekten kaçınıyoruz.
Öfkeliyiz, içimize kapandık! Kirlendik..
Sahte gülücükler, günü yaşamalar, birbirimizden kopuk hayatlar!
Sonuç;
Bu saatten sonra fabrika ayarlarımıza döner miyiz? Bilemem..
Ama dönüş için en iyi, en hayırlı istikamet 80’lar, 90’lardaki yaşam tarzı olmalı..
Özlüyoruz!