ÇAĞRI AYTAŞ İÇMİMARLIK, EMEK VE YARATICILIĞIN BİRLEŞİMİDİR!

Mesleğinde genç ve tecrübeli bir iç mimarın hayata bakış açısı ve tüm bu sürecin ete kemiğe bürünmüş hali olan ürünlerini sizlerle paylaşacağız.. Ürünler ya da özgeçmişinin yanı sıra İç Mimar Çağrı Aytaş’ın düşüncelerinin yansımaları ile kendi mimarlık anlayışını aktarmak niyetindeyiz..

Tasarımlarında yerel duyarlılık ile modern dünyanın kalıcılığı, dış etkenleri algılamayı, tarihsel ve kültürel ilişkilerle diyaloğunu önceliği olarak gören bir mimari anlayışla araştırmalarını, çalışmalarını, uygulamalarını ekip çalışmasıyla tasarımlarını ve mimari projelerini gerçekleştiren Aytaş; yenilikçi ve özgün çizgileriyle yaşam alanları ile restorasyon ihtiyacı hissedilen kültür mirasları gibi birçok alanda mimarlık, iç mimarlık ve proje yönetimi konularında zengin bir yelpazede hizmet sunuyor.

2011 yılında ‘Çağrı Aytaş İç Mimarlık’ firmasını kuran genç ve tecrübeli mimarımız, üniversite de aldığı eğitimi yaşama atıldığı ilk günden itibaren farklı ölçeklerde, farklı alanlarla besleyerek çizdiği yolda yürümeye devam ediyor. Projelerinde özgünlük en önemli kriterken; yenilikçi, özgün, heyecanlı ve dinamik tasarımları, sürdürülebilir ve ekolojik bir mimarlık anlayışıyla birleştiriyor. Uluslararası ağı sayesinde yurtiçi ve özellikle yurtdışında kapsamlı birçok projenin içinde yer alan Aytaş, gelecekte mimari anlayışını coğrafi sınırların ötesine kalıcı bir şekilde taşımayı hedefliyor.
Çağrı Aytaş, “İç Mimarlık’ın çıkış noktasında özgün çizgiler ve tasarımlarla tüm Türkiye’de eşsiz sonuçlar elde etmeyi hedefledik. Zaman içerisinde özgün tasarım ve çizgilerimizle firmamızın vizyon ve kimliği de netleşmiş oldu. Çizgi ve tasarımlarımızda duygu, enerji ve mutluluk gibi kavramların hakim olmasına özen gösterdik. Binalar taş ve duvardan ibaret olsaydı, soğuk, ruhsuz, duygusuz olurdu. Tasarımlarımızın her zaman yeni bir şeyler söylemesini önemsiyor, bunu yaparken mutlaka yeni olsun gibi bir argümanla değil bağlamla örtüşmesini ve uygulanabilirliğini sorguluyoruz. Bizim için doğru mimarlık çözüme içten başlamaktır” dedi.
Mesleki yaşamına atıldığı ilk günkü “deneme ve deneyimleme” heyecanını hiç kaybetmeden; “sorgulayan, araştıran, hayal eden ve tüm bunlarla yaşayan” Çağrı Aytaş ile bir araya geliyor ve sektöre adım attığı ilk yıllardan başlayarak mimarlık firmasının kuruluş hikâyesi ile mesleğinin hayatındaki yerini kendi ağzından dinliyoruz. Söyleşimiz de tasarım dünyasına doğru bir yolculuğa çıkmaya hazır olun. O’nunla gerçekleştirdiğimiz derin sohbetimizi keyifle okuyacaksınız.

ÇAĞRI AYTAŞ’I KISACA TANIMAK İSTİYORUZ
1988 yılında İskenderun da doğdum. 2016 yılında yaşamımı birleştirdiğim eşim Eda, çocuklarım Melisa (5), Eylül (3) ile birlikte mutlu bir yaşam sürmekteyiz. Uluslararası Kıbrıs Üniversitesi (UKÜ) 2010 yılı mezunuyum. Ailemizin inşaat sektöründe olması İçmimarlık mesleğine yönlenmemde etkili oldu. Meslek hayatımın ilk yıllarında tarihi mekanların restorasyonu dahil bir çok prestijli projede yer alırken, Çağrı Aytaş İçmimarlık şirketini kurmanın zamanı geldiğinde hiç vakit kaybetmedim. Özgün çizgiler, tasarımlarla bölgemize renk ve yeni bir soluk katan bir vizyonla yaptığımız çıkış, en prestijli projelerde tercih edilmemizde etkili oldu. Türkiye ve Dünya’nın en başarılı çizim ve tasarımlarından ilham alırken, özgün çizgi ve tasarımlarımla da Çağrı Aytaş İç Mimarlık’ın vizyon ve kimliğini belirlemiş oldum.

NASIL BİR ORTAMDA VE ÇEVREDE BÜYÜDÜNÜZ?
Çok güzel bir çocukluk geçirdim. Babam Zeki Aytaş, emlakçılık ve inşaat sektörü içerisinde duayen isimlerinden biri olarak her zaman idolüm oldu.Yaz aylarımızı Arsuz’da geçirirdik. Evimiz Devlet Demir Yolları Kampı ile Gümüş Kent arasında olduğu için sürekli basketbol, futbol, yüzme başta olmak üzere sportif faaliyetlere, yarışmalara katılırdım. Zaman zaman annem Nevin Hanım da bizimle geldiğinden kamp sakinleriyle aralarında dostluklar başlardı. Tabi bizim de çocuklarıyla aramızda çok kuvvetli bağ oluşuyordu. Yaz tatilleriyle birlikte kurduğumuz dostluklar çoğu zaman kalıcı oluyordu. Bir çoğuyla hala görüşüyoruz. Güne erken başlamayı ve zamanı verimli değerlendirmeyi seven bir kişiliğe sahip olduğum için, babam Zeki Aytaş’la işyerine gitmeyi çok seviyordum. Günümüzde unutulan ve bugünkü neslin kesinlikle öğrenmesini, yaşamasını istediğim taso, langırt, topaç çevirme, gülle, saklambaç gibi sokak oyunlarını da oynadım. Bizim dönemin en popüler etkinliği olan paten sürmekten büyük zevk alırdım. Çok keyifli bir çocukluk dönemi yaşadığımı yineleyebilirim.

KÜÇÜK YAŞLARDA ÇALIŞTINIZ MI?
Ortaokul dönemlerimde babam yaz aylarında haftanın üç günü ofise götürürdü. Hem çalışma hayatına alışmamızı hem de insan ilişkilerini, müşteri görüşmelerini, iletişim kurmayı öğrenmemizi isterdi. Bir keresinde çok sinirlenen babam emlak büromuzun karşısındaki giyim satışı yapan iş yeri sahibinin yanına vererek, ‘eti senin kemiği de senin’ diyerek birkaç gün orada çalıştırdı. Babamla inşaatları da gezerdik. Emekçi abilerime kendimce yardımcı olmaya çalışırdım. Harçları, tuğlaları, kumları taşırdım. Harcı sermeye yardım ederdim. Betonu sulardım.

NELER ÖĞRENDİNİZ?
Öncelikle üç kardeş olarak bizlerin inşaat sektörüne yönelmemizi sağladı. Babamla müşteri arasındaki tüm konuşmaları dinlerdim. İletişim kurmayı, piyasa şartlarında ayakta durmayı bu dönemde öğrendim. Özellikle büyük rakamların konuşulduğu emlak sektörü sayesinde karşınızdakini ikna etmenin ne kadar önemli olduğunu gördüm. Tabi o dönemde paspasta yaptım, cam da sildim, kahve, çay da verdim. Bu günkü başarımın temelinde o günlerdeki yaşadıklarımın etkisi olduğunu rahatlıkla söyleyebilirim. Çocukluk sürecinde yazlık evimizin yanındaki kampa gidiş gelişlerimiz de sosyalleşmemizi sağladı. İnsan ilişkilerini, arkadaşlık bağlarını, dostluğu öğrendim. Yaptığımız sportif etkinlikler de vücut ve beyin gelişimimize ciddi katkılar sağladı.

EĞİTİM YAŞAMINIZ NASILDI?
Okuduğum Uluslararası Kıbrıs Üniversitesi (UKÜ) İç Mimarlık bölümünde çalışkan bir öğrenciydim. Öğrencilik yıllarımda düzenlenen bahar şenliklerinde aldığım oylarla en çalışkan öğrenci ödülüne layık görüldüm. Okul birinciliği için çabalayan öğrenci olarak İtalya’ya 6 aylığına eğitim görmek üzere gönderildim. Yurtdışındaki eğitim tecrübem iş hayatımda ufkumu genişletti, bugünkü vizyon ve özgün çizgilerime önemli katkı sundu. İtalya’da yaptığımız çevreci kule tasarımı ödüle layık görüldü.

MİMARLIK MESLEĞİNİ SEÇMENİZE NEDEN OLAN ŞEY NEYDİ?
Kesinlikle bilinçli bir tercih olduğunu söyleyebilirim. Mimarlık biraz aykırı bir daldır, sıra dışı, kural dışı insanların mimarlığı tercih ettiğine şahit olabilirsiniz. Ben de kendimi karakter olarak buna yatkın buluyorum doğrusu. Ayrıca dedem Ali Aytaş ve babam Zeki Aytaş’ın meslekleri olan inşaat sektörü ve emlakçılık ister istemez evlatlar olarak bizleri bu sektörün içerisine sürükledi. Lise çağlarımda da sektör içerisinde yer almaya karar vererek üniversite için bu bölümü tercih ettim.

ÜNİVERSİTE YILLARINIZDA ÇALIŞTINIZ MI?
Öncelikle şunu belirtmek isterim ki eşim Eda Hanım ile ilkokula başladığım ilk günden bu yana arkadaştık. İlkokul da yan yana oturduk. Yani kader çizgimiz daha küçücük yaşlarda birleşmişti. Üniversitede de devam eden birlikteliğimiz sürecinde el birliğiyle harçlığımızı çıkartacağımız işler yaptık. İngilizce İşletme bölümünü okuyan Eda Hanım ile üçüncü sınıfı okurken tantuni ve patlamış mısır yaparak diğer öğrencilere sattık. Başka okul öğrencilerinin ödevlerine destek vererek harçlığımı çıkartırdım. Ciddi paralar kazandım. Dördüncü sınıfta ise kendimi sadece derslerime verdim ve 2010 yılında mezun oldum.

İTALYA’DA NELER YAPTINIZ?
İtalya’ya okulun en başarılı ilk 5 öğrencisini gönderdiler. Tüm giderleri okul karşıladı. 6 aya yakın Floransa da kaldım ama Roma, Venedik gibi birçok kente de gitme şansı verildi. Dünyanın birçok ülkesinden öğrencinin eğitim gördüğü üniversitede okuduğum için gururluyum. Ülkemi ve okulumu en iyi şekilde temsil etmek için mücadele ettim. Yaşantımda ve mesleğimdeki başarımda önemli bir mihenk taşı olarak gördüğüm İtalya’daki eğitimim sonrası yeniden Kıbrıs’a döndüm. Burada da aldığım staj eğitimim gelişimime ciddi katkılar sundu.

MEZUN OLDUKTAN SONRAKİ SÜREÇ NASIL GEÇTİ?
İskenderun’a gelir gelmez askerlik görevimi yapmak üzere Erzurum’a gittim. Beş ay sonra yeniden İskenderun’a döndüm. Hemen çeşitli firmalara CV göndererek iş başvurusunda bulundum. Amacım ya büyük kentlerde ya da 6 ay kadar eğitim aldığım tarihi dokularıyla beni çok etkileyen İtalya’da mesleki yaşamıma devam etmekti.
Bu arada İstanbul’dan büyük bir müteahhitlik ve inşaat firmasından olumlu cevap geldi. Düşüncelerimi ailemle paylaştım ama gitmemi istemediler. Ardından çocukluk arkadaşım olan ve sonrasında aramızda duygusal bağ oluşan Eda Hanım ile nişanlandım. Böyle olunca da İstanbul ve yurtdışı gezi hayalimi öteledim. Arayışlarımı İskenderun’da sürdürmeye başladım. Ailemizin ofisinde bir süre çalışmalarımı yürüttükten sonra, Karaağaç 20 metrelik yol üzerinde Begon Villa’da dubleks bahçeli yeri düzenleyerek daha geniş ve ferah bir ortamda müşterilerimi ağırlamaya başladım.

SONRAKİ GELİŞMELER NELER OLDU?
Kıbrıs ve İtalya’da aldığım eğitimlerimi mesleğimizin evrensel kurallarından ödün vermeden harmanlayıp yaklaşık 10 yıl gibi kısa sürede ortaya çok güzel işler çıkarmaya başardım. Çalışmalarımda mimari disipline uygun ve estetik bakış açısı ile yaşam alanlarına konfor sunmam yurt dışına açılmamı sağladı. İrtibatta olduğum Türk mimar arkadaşların isteğiyle Almanya, Yeni Zelanda, İngiltere gibi ülkelerdeki birçok projelerde firmalara çizimlerimle destek verdim. Yurtiçinde de Ankara, Bodrum, Mersin, Gaziantep gibi kentlerde rezidans projelerine imzamı attım. 2018 yılından itibaren de inşaat sektörüne girerek butik tarzında konforlu evler yapmaya başladım.

İŞ HAYATINA ADIM ATARKEN HİSSETTİĞİNİZ EN GÜÇLÜ DUYGU NEYDİ?
Hissettiğim en güçlü duygu kesinlikle gurur ve heyecandır.

MÜŞTERİLERİNİZLE NASIL BİR SİSTEMLE ÇALIŞIYORSUNUZ?
Müşterilerim ile aramızda bir bağ ve empati oluşuyor. Onların yaşam tarzlarını bilmem, onları anlamam, beğenilerini özümsemem ve ne istediklerini tam olarak kavramam, o projenin doğru şekillenmesini sağlıyor. Müşterilerim, eğer benim bu tarzımı ve çizgimi beğenerek bana gelmişse, o projeye çok daha çabuk adapte olabiliyorum. Çünkü biliyorum ki, ortaya iki tarafın da içine sinen güzel bir sonuç çıkacak. İşimde, hem kendi tarzıma sadık kalabilmeyi, hem de müşterimin kişilik özelliklerine uygun unsurları ortaya çıkarabilmeyi hedefliyorum.

SONUÇ NE OLUYOR?
Değişen ve gelişen yaşam standartlarımızda insanlar artık ne istediklerini daha çok biliyor ve gösterebiliyorlar. Fakat istenilen her zaman her mekana uygulanamıyor. Amacımız müşterilerimize aynı olmaktan uzak daha sofistike kendi tarzlarında istediklerini sunmak ve mutlu etmektir. Çizgi ve tasarımlarımızda duygunun, enerjinin ve mutluluğun hâkim olmasına özen gösteriyorum. Binalar taş ve duvardan ibaret olsaydı, soğuk, ruhsuz, duygusuz olurdu.
Duyguların hâkim olduğu her çizim, her tasarım mutlu ve huzurlu yuvalara, yaşam alanlarına dönüşüyor. Benim için projenin bitip de yaşamın başladığı günler çok önemli. Eğer bir mutlu yuva bir yaşam alanı yaratabilmişsem, tebessüm eden yüzler, mutluluk çığlıkları atan çocuklar görmemizi sağlıyor. İşe başlarken sonuçlarını da planlayarak hareket ediyoruz.

SİZCE MİMARLIK NEDİR? NASIL OLMALIDIR?
Benim için mimarlık; insan ve çevresi arasındaki ilişkiye müdahale eylemidir. Öznesi “İnsan”, yüklemi “Yaşam” olan, özneyi ve yüklemi anlamsal ve bütüncül olarak tamamlayan her şeyin ise “iç mimarlık” olduğunu düşünüyorum.
Ben her projemde yeni bir mekândayım ve yeni çözümler üretiyorum. Projenin hikâyesini oluştururken malzeme kombinasyonları, renk uyumları, odak vurgusu zıtlıkları geliştiriyorum. 7/24 kesintisiz beyin başladığı projeye tasarım üretiyor, uykuda bile rüyalarınız aktif çalışıyor.

İŞİNİZİN EN ZEVKLİ VE EN ZOR TARAFLARI NELERDİR?
İşimin en zevkli kısmı, elde ettiğimiz sonuç ve mesleğimi sevmem diyebilirim. Çalışırken “tam istediğim meslek, şanslıyım” diyorum. Tasarım çok zevk aldığım bir olay, insana özgü yaratıcılık, ortada bir şey yokken bir eser çıkarmak ve yıllarca insanların bu eseri görmesi ve onu yaşaması… Çünkü her yeni proje yeni bir tasarım yeni bir tasarım heyecanı demektir. Yeni insanlar ve yeni yaşam alanları anlamına gelmektedir… Tanıyacağınız yeni hayatlar, yeni yaşam tarzları, yeni iş alanları, yeni mekânsal sorgular işimin en önemli kısmıdır. Her yeni proje de “Şimdi en iyi ne tasarlayabilirim?” sorgusunu kendinize yönelttiğiniz için sürekli yenilenme duygusu içerisinde hareket ediyorsunuz. Tabi kendi kendini yenileyen yeni projelerin, yeni süreçlerin içinde olmak mesleğimi çok fazla sevmeme ona âşık olmama ve iş aşkını sürekli yaşamama neden oluyor…
Bizim meslekte en büyük sıkıntı ise genelde gösterilen, sunulan tasarımlarla uygulamaların aynı olmaması ve müşterilerin hayal kırıklığına uğramalarıdır. Benim projelerimde böyle bir olumsuzluk yaşanmadığı için müşterilerimizle aramızda oluşan bağ sürdürülebilir şekilde devam etmektedir.

MESLEĞİNİZLE İLGİLİ ÖNGÖRÜLERİNİZ NELERDİR?
Mimarlık dünyadır, medeniyettir, insanlık medeniyetinin gelişimidir. Mimarlık sanat gibi göreceli ve soyutla somutu birleştiren bir kavramdır, insan ruhuna, zevkine hitap eder ve bu da kişiden kişiye değişkenlik gösterir. Değişen yaşam biçimleri, bilim ve teknolojideki gelişim günümüzde mimarlığı farklı boyutlara taşısa da mekân, geometri, biçim ve düzen, ışık, hareket, strüktür ve bağlam gibi önemli kavramlar temelde aynı kalmaktadır. Sadece bu kavramlar açısından yeni açılımlar gelişmiştir.

MİMAR OLMAK İSTEYEN GENÇLERE NE TAVSİYELER VERİRSİNİZ?
Bu işi gerçekten sevmeleri lazım, sevmeden bu mesleğin zorluklarına katlanmak olanaksızdır. Mimar olmak isteyen arkadaşlar sürekli kendilerini geliştirmeleri gerektiğini unutmasınlar. Okumaları, gezmeleri, sezgilerini geliştirmeleri ve sosyal sorumluluk bilincine sahip olmaları gerekiyor. Çünkü nitelikli mimar, sosyal sorumluluk duygusu taşıyan bir mimardır. Salt eğitim yeterli değildir. İyi bir eğitim alınabilir ama eğitim alacak duygular gelişmemiş, aksine körelmişse mekanik bir profil ortaya çıkacaktır. Önemli olan insanın kendini ve yaptığı işinin değerini bilmesidir. Yeterince “saha tecrübesi” edinmeden bir yapı tasarımının altına adlarını yazmasınlar. Para için değil, iyi mimarlık için çalışsınlar.
Son olarak kendilerine güvenmelerini, inanmalarını, ne olursa olsun hayallerinden vazgeçmemelerini, içlerinde var olan gücün farkında olmalarını önerebilirim.

COVID-19’UN ARDINDAN MİMARİ MODELLEMELER NASIL OLACAK?
Günümüzde ne tek başına doğal yaşam, ne de tek başına teknoloji bir şey ifade etmemekle birlikte, samimiyetin, sıcaklığın, duygunun, heyecanın ve mutluluğun olduğu, doğayla içiçe bir yaşam alanını teknolojinin tüm imkanlarını kullanarak konsept bir site planlaması içerisindeyim. Virüs salgını ve pandemi dönemi yaşadığımız mekânların hayatımızda ne kadar önemli bir yeri olduğunu gösterdi. Covid-19 salgınıyla birlikte evler ve çalışma mekânları mevcut dinamiklere göre yeniden biçimleniyor. Kendi kendine yeten binalara ve yaşam tarzlarına öncelik verilmeye başlandı. Yapay zekâ ve temassız teknolojiler hayatımıza daha fazla girmektedir. Isıtma ve soğutma sistemleriyle ilgili tüm verimli enerji stratejilerine ek olarak, asansör düğmeleri, kapı kolları ve yüzeyler gibi çok katlı binalardaki her şeyle teması azaltmak için ne gerekiyorsa yapılıyor. Daha alçak binalar, daha fazla bahçe, daha fazla doğal ışık, daha iyi havalandırma, daha hijyenik malzemeler, daha ileri teknoloji, daha hafif ve uyarlanabilir yapılar inşa edilmektedir. Bundan sonraki süreçte iç tasarımdan şehir planlamasına kadar salgınlara karşı her düzeyde ve ölçekte önlemler alınacaktır.

EVLERİMİZ NASIL BİÇİMLENECEK?
Evlerimiz sosyal izolasyonu sağlayacak, evden çalışma ihtiyacını karşılayacak, karantina dönemlerinde kendi kendine yetmeye imkân sunacak şekilde tasarlanmaktadır. Çünkü spor ortamını dahi evlerimize taşıdık. Hobilerimiz evde yapabileceğimiz aktivitelerle yeniden biçimleniyor. Covit-19 sürecinde makul miktarda bir bahçe alanına sahip tamamen müstakil konutlar ön plana çıktı. Mimaride ışıklandırma, havalandırma, yiyecek depolama alanları, iç mekân süslemeleri önem kazandı. Evler uzun süre içinden çıkmadan keyifle yaşanabilir hale gelecek şekilde düzenlenmeye başlandı. Çok katlı binalarda ise ortak alanlardan daire kapısına kadar teması azaltacak yeni planlamalar yapılmaya başlandı.

İŞ YERLERİMİZ NASIL DEĞİŞİME UĞRAYACAK?
Bir süredir çalışma mekânlarını biçimlendiren açık ofis sistemleri, ortak kullanım alanları ve sosyal alanlar, hele ki farklı zaman dilimlerinde çok sayıda kişi tarafından kullanılabilen paylaşımlı ofisler bugün öncelikle kaçınmak zorunda kaldığımız mekânlar haline geldi. COVID-19 ile birlikte iş yerlerinde birçok işin uzaktan ve dijital ortamdan yapılabilecek düzenlemeler gerçekleştirildi. Kamu binaları başta olmak üzere sektörlerde binalarda, çalışma ve bekleme alanlarında sosyal mesafe genişletildi. Temassız geçiş, otomatik kullanım, sağlıklı ve iyi havalandırma sistemleri uygulanır duruma geldi. Virüs önleyici ışıklandırma sistemleri uygulamaya geçirildi.
Şimdide size özelinize yönelik bazı sorular yöneltmek istiyorum…

KARİYER HEDEFİNİZDE ULAŞMAK İSTEDİĞİNİZ BİR NOKTA VAR MI?
Uluslararası platformda önemli projelere imza atmak ve Dünya çapında marka bir isim olmak istiyorum. İşlerimi gören insanların kolayca “Bunu İç Mimar Çağrı Aytaş yapmıştır” demelerini istiyorum.
Aynı zamanda sektöründeki birtakım kalıpları kırmak, yıkmak benim için çok önemli. Yaptığım her projeye ne kadar kendimi, düşüncelerimi, bildiğim, yaşadığım hayat hikâyelerini katarsam, o kadar geniş kitlelere hitap ettiğimi düşünüyorum.
İç mimar olarak, insanların hikâyelerini, başta Türkiye olmak üzere Dünya ülkelerinin tarihini, özgün yapılarını tasarımlarıma taşımak istiyorum. Evrene kendimi kanıtlama çabası içerisindeyim. Tarihe geçen, dünyayı daha iyi bir yer haline getirmiş bir mimar olmak istiyorum. Yoğrulmaya çok açık bir hamurum! Çok az tanınmış bayan mimarın bulunduğu ortamda alanında bir numara olmuş Iraklı Zaha Hadid ise idolümdür.

MİMARLIK SİZE NE HİSSETTİRİYOR?
Coşku, yaratıcılık, hayal gücü, yaratıcılığın keşfini, renklerin büyüsünde kaybolmayı, ruhumu hissettiriyor.

ŞU AN HAYATINIZIN NERESİNDESİNİZ, KENDİNİZİ NEREDE GÖRÜYORSUNUZ?
Öyle bir dönemden geçiyoruz ki, son bir yıldır hiçbirimizin hayatımızı nerede gördüğünü çok bildiğimizi düşünmüyorum. Kafamız çok karışık. 2020 öncesi seyahat ediyorduk, geziyorduk, istediğimiz mekanda yiyip eğleniyorduk yani birçok etkinliğin içiresinde yer alıyorduk. Pandemi sonrası yaşadıklarımız kapanma, uzaklaşma, izolasyon, sevdiklerimizden mahrum kalma gibi bir dönem oldu. Tabiat tüm insanlığa bir ders veriyordu. Bu dönem bana düşünme fırsatı sağladı. Ailemle çocuklarımla daha fazla vakit geçirmem gerektiğini öğretti. Hepimiz bu süreç içinde o kadar çok şeyin değerini ve kıymetini anladık ki bazı şeyleri çok yıprattığımızı fark ettik. Her an şükretmeyi öğrendik. Bu nedenle hayatımız bana sonu belli olmayan film gibi geliyor. Gelecekte hayatım nereye yönelecek herkes gibi inanın ben de bilmiyorum. Bu gün hayatım ile ilgili bir yorum yapmak, karar vermek biraz zor geliyor. Benim hayatımın planı, yönelimi ve doğrultusu sanıyorum ailemle çok bağlantılı.

BUGÜNE KADAR YAŞADIKLARIN NASIL BİR YOLCULUKTU?
Her zaman hayalleri olan ve hayallerinin peşinden koşan biri olarak yorucu fakat keyifli bir yaşamım oldu. Bunun çok uzun bir yolculuk olduğunu kabullenip sakin ve sabırlı olmam gerektiğini neredeyse her gün kendime söylüyordum. Sabırla beraber pozitif düşüncede kalmanın kariyerimiz için yapabileceğimiz en önemli motivasyon olduğunu gördüm. Geldiğim noktaya baktığımda ne kadar doğru kararlar verdiğimi görüp mutlu oluyorum.

ZORLANDIĞINIZ ANLARDA KENDİNİZİ NASIL MOTİVE EDİYORSUNUZ?
Zorlandığım anlar tabii ki oluyor. Her zorluğun yeni bir ders ve tecrübe olduğuna inanarak, ‘bakalım bunları aşınca ne güzellikler gelecek’ sorusunu kendime yönelterek, hayatta hiçbir şeyin kolay olmadığını düşünerek ve hayatın bir parçası olduğuna inandığım zorlukların da yaşanması gerektiğini bilerek yaşıyorum. Bu düşünceler sayesinde çok kısa zamanda kendi gücümü geri kazanıyorum.

ÇAĞRI AYTAŞ NASIL BİR KİŞİLİĞE SAHİP?
Üretmek, çalışmak, sürekli aktif olmak beni mutlu ediyor. Kimseye karşı olumsuz kalıcı duygular biriktirmem. Üzüntülerimi iç dünyamda yaşarım. Çok iyi bir dost olduğumu düşünüyorum. Arkadaşlarımın problemlerini dinlemeye, sıkıntılarında yanında olmaya çalışırım. Kırmızı çizgilerimi aşmamak kaydıyla ne yaparsa yapsınlar dostlarımın her zaman elini tutan ilk kişi olmayı tercih ederim. Bulunduğum ortamda pozitif olmaya gayret ederim. Çok planlı, programlı ve disiplinliyimdir. Her konuda istikrarlı ve detaycımdır. En güçlü duygum sanırım merak. Merak ettikçe insan öğreniyor, gelişiyor. Merakını takip ettikçe, merak ettiğin konuların üstüne gittikçe de hayat size sürekli yenilikleri sunuyor.

SİZE NELER İLHAM VERİYOR?
Bir tasarımı ele alırken o zamana kadar gördüğüm ve deneyimlerim ile yaklaşırım. Hayal gücüm ve yaratıcı bakış açım her zaman açıktır. İşimi seviyorum ve işime meraklıyım. Bu yapım her yeni gelen projelerde aynı heyecanla yola çıkmamı sağlıyor. Her defasında ilk kez bir projeye başlıyormuşum gibi oluyorum. Benim için önemli olan o projenin içine dâhil olmak ve yaşamaktır. Bu heyecan sanırım yaptığım işlerde başarıya ulaşmamı sağlıyor.
Aslına bakarsanız her yerden ilham almaya meyilli bir kişiliğim var. Seyahat ettiğim zaman farklı manzaralar keşfetmeyi, değişik kültürlerden insanlarla tanışmayı seviyorum; bunlar bana yeni fikirler veriyor. Sanatın, müziğin, doğanın, hayvanların ve kitapların da ilham kaynaklarım olduğunu söyleyebilirim.

İŞTEN ARTA KALAN ZAMANINIZI NASIL DEĞERLENDİRİYORSUNUZ?
Güne erken başlayarak, iş zamanında tam olarak motive olarak çalışmalarımı yapıyorum. Merak ettiğim şeyleri araştırmak adına seyahat etmek, doğanın içinde olmak bana heyecan, spor ve deniz de bana huzur veriyor. Ailem ile geçirdiğim zaman her şeyin ötesinde önemli tabii ki…

SON OLARAK VERMEK İSTEDİĞİNİZ BİR MESAJ VAR MI?
Küçük dokunuşlar ile hem yaşamınız da hem de yaşadığınız ortamlarda büyük değişimler yaratabilirsiniz. Hayal kurmayı, kalbimizin sesini dinlemeyi ve peşinden gitmeyi sakın unutmayalım. Hayatın mucizesi kendimizi gerçekleştirmeye adım attığımızda başlıyor.
Kaynak: Rapor Dergisi