UZMAN DR. İBRAHİM DÖNER TV8’DE DİYABETİ ANLATTI


İskenderun Özel Palmiye Hastanesi’nin başarılı doktorlarından İç Hastalıkları Uzmanı Dr. İbrahim Döner, Şeker hastalığı hakkında merak edilen herşeyi TV8’in en çok izlenen ‘Günaydın Doktor’ programında anlattı.
Ekranlardan her bireyi kendisini hastalıklardan koruması için alınması gereken önlemler konusunda bilinçlendiren ve yönlendiren Uzm.Dr. İbrahim Döner diyabet hakkında önemli bilgiler verdi.

DİYABET (ŞEKER HASTALIĞI) NEDİR?
Büyük ilgi gören programda diyabet hastalarını bilgilendiren İç Hastalıkları Uzmanı Dr. İbrahim Döner, “Diyabet veya diğer adıyla şeker hastalığı, kanınızda akan glukoz (şeker) miktarının çok fazla olduğu durumlarda meydana gelen yaygın bir hastalıktır. Bu durum pankreasın yeteri kadar insülin üretememesinden veya vücudunuzdaki hücrelerin insüline karşı direnç kazanmasından kaynaklanır” dedi.

VÜCUDUNUZ GLUKOZU NORMALDE NASIL DÜZENLER?
Dr. Döner, “Besin tükettiğinizde kanınızdaki glukoz miktarı birden yükselir. Bunun nedeni tükettiğiniz besinlerin glukoza (hücreleriniz için kullanılabilir enerjiye) çevrilip vücudunuzdaki hücrelere dağıtılması için kana girmesidir. Pankreasınızda bulunan özel hücreler glukoz artışını anlayabilir ve bunun için kanınıza insülin salgılayabilir. İnsülinin pek çok görevi vardır fakat en temel görevlerinden biri kan şekeri seviyesini düşürmeye yardım etmektir. Bunu da kanınızdan hücrelerinize glukoz taşıyan bir sistemi harekete geçirerek yapar.
İnsülin aynı zamanda karaciğerde glikojen sentaz denilen bir enzimi uyararak kan şekeri seviyenizi düşürmeye yardımcı olur. Bu molekül glikojen (uzun bir glukoz şeridi) üretmekle sorumludur, üretilen glikojen karaciğerde depolanır ve kan şekeri seviyesinin düşük olduğu zamanlarda kullanılır. İnsülin vücudunuzda etkisini gösterdiği zaman, kanınızdaki glukoz miktarı yavaş yavaş yemek yemeden önceki haline geri döner. Yakın zamanda yemek yemediğinizde ölçülen glukoz seviyesi (açlık kan şekeri) 3,5-6 mmol/L (70-110 mg/dL) değerleri arasındadır. Bir yemeğin hemen ardından ölçülen değerler ise neyi ne kadar yediğinize bağlı olarak 7,8mmol/L (140 mg/dL) değerlerine kadar yükselebilir” bilgisini paylaştı.

DİYABETTE NELER GÖRÜLÜR?
Uzm.Dr. İbrahim Döner, “İki çeşit şeker hastalığı vardır: Tip 1 ve Tip 2 diyabet. Her iki tipte de vücudunuz, kanınızdan hücrelerinize şeker taşımakta güçlük çeker. Bunun sonucunda kanınızdaki glukoz seviyeleri yükselir ve hücrelerinizdeki glukoz seviyesi düşer. Tip 1 ve Tip 2 diyabet arasındaki en büyük fark, kan şekerinizin normal değerlerden sapmasına sebep olan farklı mekanizmalardır.

Tip 1 Diyabet: Tip 1 diyabet hastalarının vücutlarında tam bir insülin eksikliği mevcuttur. Bunun asıl nedeni henüz bulunmamış olsa da, insülin üreten hücrelerin vücudun kendi bağışıklık sistemi tarafından yok edildiği bilinmektedir. Bu durum özbağışıklık veya otoimmünite olarak bilinir. Otoimmünite, bağışıklık sisteminin bazı vücut hücrelerini yabancı olarak düşünüp bu hücreleri yok etme listesine almasıyla gerçekleşir. Vücut sonunda tüm bu hücreleri yok eder ve şeker hastalığı belirtileri ortaya çıkar.
Tip 2 Diyabet: Tip 2 diyabet hastaları insülin üretebilir fakat vücutlarındaki hücreler insüline karşı belli bir direnç kazanmıştır. Tip 2 diyabet, insüline dirençle başlayan ve insülin salgısının tamamen durmasıyla sonuçlanabilen bir süreçtir. Hücreler insüline dayanıklı hâle gelmeye başladığında vücut bu etkinin üstesinden gelebilmek ve glukoz seviyesini normal değerler arasında tutabilmek için daha fazla insülin üretmeye başlar. Aslında erken dönem Tip 2 diyabet hastalarının insülin seviyeleri, şeker hastası olmayan insanlarınkinden daha fazladır. Ancak vücut sonunda bu dengeyi sağlayamaz duruma gelir ve kan şekeri seviyesi yükselmeye başlar. Pankreas hücreleri sürekli daha fazla insülin üretmek için çalışır ve sonunda tahrip olurlar. Tip 2 diyabet ilerlemeye devam ettikçe hastalar vücutlarında yeterli molekül miktarını sağlamak için insülin takviyesi almaya başlar” dedi.

DİYABET BELİRTİLERİ NELERDİR?
Uzm.Dr. İbrahim Döner, başlangıçta görülen belirtileri şöyle açıkladı:

“Tip 1 diyabet:
Tip 1 diyabet hastalığının başlangıç belirtileri artan susuzluk, sık idrara çıkma, kilo kaybı, hücrelerin ihtiyacından doğan açlık ve yorgunluk olarak sıralanabilir. Kan şekeri seviyeleri arttıkça vücut su alımını artırarak idrardaki fazla glukozu atmaya ve vücudu sulandırmaya çalışır. Fakat birçok hastaya, hastaneye diyabetik ketoasidoz adı verilen çok kötü bir durumda geldiğinde teşhis koyuluyor. Bu durum hücrelerin alternatif enerji üretim mekanizmaları kullanması sonucunda ketoasit adı verilen ikincil ürün seviyesindeki artıştan kaynaklanır. Ketoasitler kanı asitlendirir ve tehlikeli asit baz sıkıntılarına yol açar. Diyabetik ketoasidoz karın ağrısı, mide bulantısı/kusma ve uyuşukluk gibi sorunlara yol açar ve hayatı tehdit edebilen bir durumdur.

Tip 2 diyabet:
Tip 2 diyabet belirtileri Tip 1 ile benzerdir fakat genelde hayatın daha sonraki evrelerinde ortaya çıkar ve daha kademeli bir başlangıcı vardır. Hastaların %40’ında hiçbir semptom görülmemektedir. Diğer %60’lık kısım ise artan susuzluk, sık idrara çıkma, diyabetik ketoasidoz veya hiperozmolar hiperglisemik durum gibi belirtiler göstermektedir. Hiperozmolar hiperglisemik durum hastanede tedavi gerektiren ciddi bir dehidrasyon (su kaybı) durumudur.Diyabetin uzun vadeli komplikasyonları: Koroner kalp hastalığı, kardiyovasküler hastalık, periferik damar hastalığı ve serebrovasküler hastalık gibi pek çok şeker hastalığı komplikasyonu vücuttaki büyük damarlarda meydana gelen hasar nedeniyle ortaya çıkar. Yüksek kan şekeri seviyeleri atardamarlar dahil olmak üzere vücudun farklı bölgelerinde kronik inflamasyona neden olur.

Kronik inflamasyon atardamar duvarlarında ateroskleroza neden olur; ateroskleroz, atardamar duvarlarında oluşan ve lifimsi bir başlığı olan plak birikintisidir. Atardamarların daralmasına ve kan akışının durmasına neden olur. Ayrıca bu plaklar parçalanabilir ve kan pıhtısı oluşturabilir, oluşan pıhtı ise kan akışını engelleyebilir. Bu durum beyinde veya kalpte gerçekleşirse felce veya kalp krizine neden olabilir. Yüksek kan şekeri seviyeleri vücuttaki en küçük damarlara bile zarar verebilir ve uzun vadeli mikrovasküler komplikasyonlara neden olabilir. Kan şekeri seviyesinin verdiği bu zarar hem kan damarlarındaki hücreleri yok eder hem de kan akışının azalmasına ve dokuların ölmesine yol açar. Üzerinde tam bir kontrol sağlanmayan şeker hastalığı şunlara neden olabilir: retinopati (gözde bulunan retinaya zarar vererek körlüğe yol açar), nefropati (böbreklere zarar vererek böbrek yetmezliğine yol açar), nöropati (sinir hücrelerine zarar vererek uyuşukluğa ve karıncalanmaya yol açar) ve gastroparezi (sindirim sisteminin işleyişini bozarak kronik kusmaya ve karın ağrısına yol açar). Bütün bu semptomlar glukozun damarlara verdiği hasardan kaynaklanır.
Şeker hastalığının bağışıklık sistemi üzerinde oldukça olumsuz etkileri vardır. Yüksek kan şekeri seviyeleri bağışıklık hücrelerinin etkinliğini artırır. Bu hücreler zamanla aşırı yorulur ve hassasiyetleri azalır, bunun sonucunda da vücudu istila eden patojenlere karşı gösterdikleri etki azalır. Hastalıkları üzerinde tam bir kontrol sağlanmamış şeker hastaları ciddi cilt enfeksiyonlarına daha eğilimlidir; zatürre ve idrar yolu enfeksiyonları gibi durumların tedavisi için de daha uzun süre hastanede kalmaları gerekir” dedi.

DİYABET HASTASI OLMA İHTİMALİNİZ NEDİR?
Uzm.Dr. İbrahim Döner, “Kimlerin Tip 1 diyabete yakalanacağı ve bu hastalığın nasıl önlenebileceği belirsizdir. Tip 1 diyabetin temel sebebinin otoimmünite olduğu göz önüne alındığında, çevresel etmenler muhtemelen en büyük risk faktörüdür. Tip 2 diyabet ise doğrudan obezite ve beslenme ile ilgilidir. Aşırı kilolu bireyler zaman geçtikçe insüline karşı direnç kazanır ve şeker hastalığına yakalanma ihtimalleri daha fazladır. Fiziksel egzersiz ve sağlıklı beslenme Tip 2 diyabeti önleme açısından oldukça önemlidir. Her iki tip şeker hastalığında da genetik eğilim etmeni vardır, fakat bu etmen Tip 2 diyabette daha büyük bir paya sahiptir.

NASIL TEDAVİ OLUNUR?
Tip 1 diyabette tek etkili yöntem hastalara insülin vermektir çünkü bu hastaların vücudu artık insülin üretemez. İnsülin ilaçları çok çeşitlidir ve farklı dozlarda alınır fakat pek çok hasta yemekten önce kısa etkili insülin; buna ek olarak da akşamları uzun etkili insülin kullanır. Yeni tedavi yöntemleri arasında insülin pompası yer alır. Bu yöntemle kan şekeri seviyeleri bir makineye kaydedilir ve bu makine hastanın ihtiyacını belirleyerek vücuda insülin verir. Tip 2 diyabet tedavisi için daha çok seçenek vardır. Daha ılımlı seyreden Tip 2 diyabet için başlangıç terapisi hayat tarzını değiştirmektir: kilo vermek için egzersiz yapmanın yanında sağlıklı beslenme. Bu yöntem işe yaramazsa ilaç tedavisine başlanmaktadır” diye konuştu.
Haber: Yılmaz AKPINAR