BEŞ ARTI BİR..


Konu imar olunca, dikey mi, yatay mı, bitişik nizam mı, diye tartışır duruyoruz.
Bu işin sonu yok gibi..
Bu tartışmaya en son Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan da katıldı.
Çevre ve Şehircilik Bakanı Mehmet Özhaseki ile bir araya geldiğinde, “Bundan sonra izni verilecek binaların 5 artı bir olmasını istedim” dedi.
Oysa TOKİ İnşaatları bile 10 katın altında değil.
Nasıl olacak bu iş?
Önce bu çağrıya TOKİ mi uyacak, yoksa müteahhitler mi?
Yaşam merkezlerinin durumu bu kapsama dahil mi?
Türkiye’nin her yerinde yapılan siteler, neredeyse 16 katın altında değil.
Halen TV reklamlarında ‘dikey’ büyüyen sitelerin boy boy reklamları yapılıyor..
İskenderun’da aynı keza..
Burada TOKİ, 10 katlı blokları dikerken, kimsenin aklına ‘yatay’ inşaat yapısı gelmedi mi?
Cumhurbaşkanı Erdoğan, “izleyeceğim, bakalım neler olacak? Bunlara bir daha müsaade etmeyeceğim, takipçisi olacağım” derken, belediye başkanları bu uyarıyla yola çıkabilecekler mi?
Peki, ‘yatay’ büyümede yeşil alan hassasiyetini önemseyebilecek miyiz?
Hem yatay, hem bahçe bir arada olabilir mi?
Bu durumda müteahhit kar payını düşürmeye razı olacak mı?
Mesela yüksek bedelli arsalarda ‘dikey’ yapılaşma olmayacaksa, o arazi milyon liralık bedelle alıcı bulabilecek mi? Bu durumda ya arazi fiyatları düşecek ya da konut fiyatları artacak..
Oysa dikey büyümede (eğer hakkıyla yapılırsa) yeşil alana bırakılan pay artıyor.
Daha çok ağaç, daha çok sosyal oluşum kulağa hoş geliyordu..
Ama sahildeki yapılara baktığımızda 12 katlı binalarda pek yeşil donatıya rastladığımız söylenemez. Birçok iş merkezinde de durum aynı..
Yatırımcının kazancı, rahat nefes alabilecek yeşil alanın önüne geçiyordu.
Bu durumda 5+1 meselesi sanırım müteahhitlerin uykusunu kaçıracak gibi..

FIRÇALAMA MESELESİ
Bu arada Cumhurbaşkanı Erdoğan, Ağrı’da yapımı 10 yıldır süren bir hastane inşaatıyla ilgili de bu işin bu kadar süre uzamasından yakınarak, “Ağrı’ya gittiğimde bunun hesabını soracağım, fena fırçalayacağım” demişti. Oysa, bekleyen, aksayan, yavaş ilerleyen o kadar hizmet var ki, İskenderun’da.. Gerek ödenek açısından gerekse, ha bire kaçıp giden müteahhitler açısından, ilgili bakanlıklarda bekletilen evraklar, bürokrasi vesaire..
Bir ayar da buraya gerek sanırım..
Ortada bir ‘hesap sorma’ durumu varsa, lütfen İskenderun’u da listenin başına ekleyin.
O fırça belki de birilerinin aklını başına getirir..
Mümkün mü?

DEVLET OKULLARININ SUÇU NE?
Devlet okullarına temizlikçi kadrosu ve güvenlik personeli her okula verilmez, kırtasiye parası gönderilemez.. Niçin? Bütçe yetersiz, para yok.. Öyle denir ama her yıl özel okullara teşvik miktarı olarak 2 milyar liraya yakın para aktarılır. Peki devlet okullarının suçu nedir?
Nitelikli olmadıkları için mi? O halde çocuklarımız güvenliği olmayan, temizlik hizmeti alamayan okulda ne yapsın? Sadece Allah’a mı emanet edelim?
Özel okul diyoruz..
Ama Uluslararası PISA testi sonuçlarına göre, öğrenciler bilim, matematik ve okumada OECD ortalamasının altında kaldı, iyi mi?
72 ülke arasında 50. sırada yer almamız bir şey ifade etmiyor mu?