Gazete Güney

KDV TEVKİFATINA İLİŞKİN DÜZENLEME NEDENİYLE DEMİR ÇELİK SEKTÖRÜ ZOR DURUMDA

Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM) gündeminde bulunan ve “Torba Yasa” olarak bilinen “Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkındaki Kanun Tasarısı”nda yer alan, KDV Tevkifatına ilişkin düzenlemeyle, işletmelerin hem kendi tarafından tevkif edilen KDV’den, hem de kendilerinden tevkif edilen KDV’den sorumlu olması Demir-Çelik Sektöründe sıkıntılara yol açtı.

AHSEN Demir Çelik Tic. Ltd.Şti. Yönetim Kurulu Başkanı Ramazan Öksüz, konuya ilişkin düzenlemeyi şu şekilde değerlendirdi:
“Söz konusu düzenleme ile bir işletme, diğer işletmenin vergi denetmeni gibi çalışmak durumunda kalacaktır. Uygulama zorlukları nedeniyle işletmeler yaptıkları her ticari işlemde KDV indirimini yapamama ihtimallerini göz önünde bulunduracaklardır. Bu da, fiyatlarda yükselme ve istihdama zarar verme riskini artırır. Düzenleme ile KDV beyannamesinin beyan ve ödeme süreleri de öne çekilmek istenmektedir. Bu durum uygulamada aksaklıklara neden olacaktır. Uygulamanın mevcut haliyle devam etmesi doğru olacaktır” dedi ve açıklamalarını şöyle sürdürdü:
“Mevcut mükellefler açısından 2 nolu KDV‘yi YMM raporu ile iade talep edip takip eden ayda ödenecek KDV’den mahsup etmenin finansman maliyeti; kar marjı oldukça düşük ve yüksek montanlı sermaye gerektiren demir ticareti sektöründe faaliyet gösteren firmalara ciroların yüksek olması münasebetiyle mevcut piyasa ve faiz koşullarında altından kalkmaların imkânsız olduğu bir finansman yükü getirecektir. Bu uygulama geldiği takdirde sektörde faaliyet gösteren firmaların neredeyse tamamının yıllarca emek verdiği ve kendisine meslek edindiği işini terk etmeye hazırlandığı zaten mevcut ticari ve finansal koşullardan oldukça zorlanıldığı piyasa sohbetlerinde istihbar edilmektedir.

Bu durumun ekonomide de telafisi mümkün olmayan sonuçlar doğuracağı aşikârdır. Uygulama geldiği takdirde sektörde faaliyet gösteren yüzlerce hatta binlerle iş bırakmayı ciddi şekilde düşünmektedir. Çünkü katlanılacak finans maliyeti mevcut piyasa ve faiz koşullarında şirketlerin devamlılığını neredeyse imkânsız hale getirecektir. Bu durumun telafisi demir fiyatlarına yansıtılması durumunda müthiş bir enflasyonist ortam doğacak ve firma bazında uygulanması imkânsız tamamen firmalara özel finansman maliyetine yansıyacak ve buna göre demir çelik fiyatları telaffuz edilmeye başlayacak. Böylece hem hükümetimizin enflasyonla olan mücadelesine ciddi bir olumsuzluk olarak yansıyacak, hem demir satışlarında dengesiz ve sağlıksız bir fiyat ortamı oluşmasına sebep olacak, hem de ciddi anlamda iş meslek bırakmalarla Türkiye geneli düşünüldüğünde korkunç bir işsizlik ve istihdam sorunu yaratabilecektir. Bir tır araçla ortalama emtia maliyetinin 600.000.000 ve bu satıştan elde edilen karın yaklaşık brüt 1.400.000 civarında olduğu göz önünde bulundurulduğunda bu sektörde mevcut faiz ortamında zaten ne kadar çok finansal kaldıraca gerek olduğu sonucu ortadadır. Ve sektör mevcut finans maliyetleri ve çok düşük kar marjları nedeniyle zaten zor durumda iken iyice iş yapılması imkânsız bir ortam yaratacaktır. Ülkemizin mevcut enflasyonla ciddi mücadele ortamında, bu uygulama demir çelik sektöründe hızla ve fahiş bir enflasyonist ortam yaratılmasına sebep olacaktır.

Ayrıca iade ve takip eden ayda mahsup işleminin, muhasebe kayıtları açısından zor ve meşakkatli bir süreç ortaya çıkaracağı da aşikârdır. Vergide eşitlik ilkesi Anayasa’nın 2. Maddesinde yer alan hukuk devleti ilkesinin de doğal bir gereğidir. Anayasa Mahkemesi’ne göre hukuk devleti, tüm devlet organlarının eylem ve işlemleri hukuka uygun olan, yönetilenlere güçlü, etkin ve kapsamlı biçimde hukuksal güvencenin sağlandığı, temel hak ve özgürlüklerin güvence altına alındığı, hukukun evrensel kurallarına saygı gösterildiği ve adaletli bir hukuk düzeninin gerçekleştirildiği devlettir. Hukuk devletin öğeleri arasında eşitlik ilkesi de vardır. (Anayasa Mahkemesi, 23.07.2003, E: 2003/48, K : 2003/76)[2}. Bu eşitlik vergilendirmenin eşitlik ilkesine uygun yapılması zorunluluğu doğurur. Gelinen aşamada ilgili sektörde faaliyet gösteren firmaların, mevcut taslak KDV uygulaması nedeniyle 01.01.2024 tarihinden itibaren ticareti durma aşamasına gelmiştir. 2024 yılında yapılacak olan satışların, KDV 2 tevfikat kısmının ilave işletme sermaye ihtiyacı doğurması enflasyona bağlı olarak artan kredi faizleri göz önünde bulundurulduğunda firmaların sürdürülebilirliğini olumsuz etkileyecek neredeyse imkânsız kılacaktır. Kaldı ki zaten mevcut banka kredi faiz oranlarının da bu kar marjları ile kullanılması neredeyse imkânsızdır. İlgili sektörün ülkemize ve istihdama yaptığı katkı yadsınamaz düzeydedir. İhracatta amiral gemisi konumunda olan üreticiler aynı zamanda istihdam katkısı da vermektedir. Bugün üretici konumunda olan bazı firmalar geçmişte demir tüccarı idiler. Dolayısıyla ülkemizde yeni müteşebbislerin ortaya çıkması açısından finansal güçlüklerin azaltılması esastır. Demir tüccarları üretici ile tüketici arasında köprü vazifesi görmektedir. Küçük tutarlı işlem yapan firmalar, üretim yapan büyük imalatçı firmalara finansman yaratmaktadır ve ekonomiye çok ciddi katkıları vardır. Bu firmaların bilançolarına önem veren firmalar olduğundan muhasebe ilkeleri ve standartlarımızın gelişmesine, Bağımsız denetim Basel 2000 gibi kriterlere uyumlarında ülkenin mental ve teknokrasi açısından da gelişmesinde katkıları büyüktür. Gelişmiş toplum oluşumunda, sermayenin birikiminde bölgeye, sektöre ve ülkeye katkısı yadsınamaz.

Bu tür firmaların finansal güçlükler nedeniyle faaliyetlerini azaltması ve hatta bırakması hem piyasada stok ve ürün çeşitliliğinin çok ciddi anlamda azalmasına, hem de nihai tüketici malzemeye ulaşmasında yine çok ciddi anlamda zorlanmasına neden olacaktır. Hatta bazı tüketiciler için demir çelik ürünlerine ulaşmak nerdeyse imkânsız hale gelecektir. Demir çelik sektörünün yüksek sermayeli fakat kar marjı düşük bir sektör olması, yüksek işletme sermayesi gerektiğinden yabancı kaynak kullanımının neredeyse zorunlu olması nedenleriyle zaten ilave maliyetler hâlihazırda mevcut iken yeni KDV 2 uygulaması telafisi imkânsız çok ciddi bir finansal güçlük ortaya çıkarmıştır.”
Ramazan Öksüz, açıklamalarında önerilerini de şu şekilde sıraladı: “Devletin vergiyi güvenlik altına alması kadar doğal bir şey yoktur fakat bu güvenlik önlemleri yukarda saydığımız nedenlerle daha değişik uygulamalarla sıkıntıları gidermek mümkündür. Kaynakta vergilendirme ya da nihai tüketicide vergilendirme gibi, otomotiv sektöründe ÖTV benzeri uygulamalarda olduğu gibi.

Bizlere burada şu an sadece ilgili dönem, aynı üründen kaynaklı ay içinde yapılmış olan alıştan doğan 2 nolu KDV ile satıştan doğan 1 nolu KDV 2nin aynı anda mahsubuna imkân veren durumun devamlılığının sağlanması, vergide adalet ve eşitliğin sağlanması adına önemli bir katkı sağlayacaktır. Ödenmesi yerine banka teminat mektubu uygulamasının da devreye alınması yine bir yerde çözüm üretimi olabilir. Ayrıca devletimiz emtianın her el değiştirdiğinde kar kadar KDV, kar kadar Kurumlar Vergisi, kar kadar Gelir Vergisi Stobajı, Damga vergileri ödemelerinden vazgeçmiş olacak sektör üreticiler açısından maliyetlerin yükseltilmesine ya da ihracat yerine ithalata dönüşmesine ve demir fiyatların artmasına neden olacaktır. Devletin, ticaretin huzurlu bir ortamda gerçekleşmesi ve fırsat eşitliği prensipleri göz önünde bulundurarak 1 nolu Kdv beyannamesinden kaynaklı alacağımızın, en azından aynı aya mahsup edilmesinin devamlılığı sağlanmalıdır.”

Exit mobile version