Ne yazık ki şu anda z kuşağı ile diğer kuşaklar arasındaki bağ gittikçe zayıflamaktadır. Çocukları için endişe taşıyan veliler, bu kaos ortamında eğitimcilerin çaresizlik ve ümitsizliğinin farkında değil. Geleceğimiz parmaklarımızın arasından kayıp gidiyor.
Teknoloji, haberleşme ve ulaşımdaki gelişmeler, sanal bir iletişim ağı oluşturmuş ve bu da kuşaklar arasındaki kopukluğu ve cepheleştirmeyi artırmıştır. Halbuki teknoloji ve sosyal medyadaki gelişmelerden uzak kalamayız, çocuklarımızın da çağa uygun olarak gelişmesini göz ardı edemeyiz.
Kültür emperyalizmi, bir zamanların uyarıcı terimi idi, buna daha sonra Hollywood film sektörünün yeni yaşam tarzı oluşturmasını ekleyebiliriz. Ancak günümüzde artık zihinlerin ve beyinlerin işgali dönemini ve insanların zombi gibi en yakınlarına dahi inanılmaz nefretle saldırdığı günleri yaşıyoruz. Elbette ki farklı toplumları tanımanın olumlu gelişmelerini inkar edemeyiz. Ama daha fazla gecikmeden olumsuz gelişmelerin önüne geçmenin metotlarını bulmalı ve biran önce uygulamaya geçmeliyiz. Sanal gerçeklik ve bilgisayar oyunları, çocukları gerçek hayatta da soğukkanlı cinayetler işlemeye hazırlıyor. Bir millet adeta kendini yok etmeye hazırlanıyor. Çevresinde sevgiyi bulamayan insanlar dışarıda bulduğu ilgi ve sevgiyi de kaybedince birer caniye dönüşüyorlar.
Aşırı doyumsuzluk, şükürsüzlük, hırs, toplumun büyük bir bölümünün hayat tarzı olmuş. İsraf ve bütçe geleneğinin öğretilmemiş olması da bunun önemli bir altyapısını oluşturmaktadır. Bunun yanında lüks bir hayat yaşayan bir kesimin olması ve insanların dikkatini bu kesime çekerek düşmanlık ve nefret yaymaya çalışan bir aklın olduğunu görüyoruz. Bunun en etkili çözümü, suçlanan kesimlerin mütevazı bir hayat yaşadığını da göstermesi, gelir dağılımı adaletinin ön plana çıkarılması ve fırsat eşitliğinin yaygınlaştırılması için gereğinin yapılıyor olduğunun da gösterilmesidir. Unutmamak lazım ki fiyat istikrarsızlığı ve tüketim ihtiyaçlarına ulaşamamak büyük olayların ve nefretin hatta iç savaşların yaygınlaşmasında en önemli etkenler olarak karşımıza çıkmaktadır.
Aile kurumunu kurtarmak artık çok zor bir mesele haline gelmiştir. Halbuki çocukları kurtarmak için aileyi kurtarmak çok büyük önem arz etmektedir. Aileyi kurtaramasak ta bireyler fedakarlık göstererek olumlu ilişkileri devam ettirerek çocuklarını olumlu yönde motive edebilir. Ama biz savaşta devamlılığa motive olmuşuz, şeytan kanımızda dolaşıyor. Şunu unutmayalım, biz sadece kendimiz için yaşamıyoruz, aynı zamanda çocuklarımızın ve yakınlarımızın hatıralarıyız. Onların hatıralarını kirletmeye hakkımız yoktur.
Anlaşılıyor ki çözüme önce kendimizden başlamalıyız ve bunun çok büyük fedakarlıklar beklediğini de kabul etmeliyiz. “Aile neyse çocuk odur.” “Öğretmen neyse öğrenci odur.” Cümlelerini dikkate alarak kendimizi çocuklar ve talebeler aynasında görelim. Çocuklar için 7 yaşına kadar Ebeveynler ve öğretmenler birer idoldür ve onların yenemeyeceği hiçbir güçlük yoktur. Bu çağda çocuklar sürekli sorular sorarlar ve cevaplar mutlaka doğru olmalıdır, bu beynin sağlıklı gelişmesi için elzemdir. Bu bağ bu şartlarda ileri yaşlara kadar devam eder. Çocukla çocuklaşmak, eğlence aramak ve bencilliktir. Bu durumda aradaki usta çırak ilişkisi biter, saygı ve sevgi kalmaz.
“Tohumu sağlam yere ek, yaşken eğ, büyünce eğmeye çalışma kırarsın ve sen ona tabi ol, çünkü o gelecek zaman için yaratılmıştır.” Çocuk bağımsız bir varlıktır. Özgürleşmek istediği zaman ona sadece örnek olarak etki edebiliriz. Bu yaş 12-13 yaşıdır. Korumacılık, çocuğun kişisel gelişimine engeldir, kendi ayakları üzerinde duracak şekilde özgüvenini küçük yaştan itibaren olgunlaştıracak tedbirler alınmalıdır.
İnsanlara yetki ve sorumluluklar vermek tarafını doğru seçmesine vesile olur. Çocukla, hatta herkesle empati kurmak, sihirli anahtardır. Bununla birlikte olumlu davranışlar için motive etmek ama aynı zamanda dozunda motive etmekte süreklilik önemlidir. 5-6 yaşlarından başlayarak gelecekte ne olacağı sorularıyla çocuğa hedef vermek gerekir. Hedefi alan çocuk sadece bu hedeften uzaklaşırsa hırçınlaşır. Çocuklar küçük yaşta kütüphaneye götürülüp kitap kokusunu almalıdır. Bu, bütün bağımlılıkları bitiren bir bağımlılık oluşturur, kitap ve kütüphane bağımlılığı… Artık o çocuğun geleceği için hiçbir endişeye gerek yoktur. Ne yazık ki İskenderun’da kütüphane 2 daireye sıkıştırılmış sadece 50 kişiye hizmet vermektedir, yani yoktur. Halbuki Millet Parkı içinde kütüphane için teklif edilen 5 dönümlük bir alan 90 yıl önceki sahiplerine sanki talep hakkı oluşturup apartmanlar yaptırmak için park olarak dahi tanzim edilmemekte… Halbuki mezar bize bu kadar yakınken bu mal hırsı anlaşılır gibi değil.
Çocukların kişilikleri farklıdır. Mucit ruhlu ve zeki çocukların sağlık sorunları olabileceği gibi davranışlarına da sabır göstermek gerekir. Hiperaktif çocuklar pratik zekalı çocuklardır. İş hayatına atıldıklarında çok çabuk olduklarını görürsünüz. Onun için eğitimlerinde sabırlı olmak, bire bir ilgilenmek gerekir.
Şayet bir okulda bir sınıf diğer sınıflardan daha temiz ise öğretmenin çocuklarla olumlu bir bağ kurduğu anlaşılır. Fakat ne yazık ki ben çoğu zaman okulları şehrin diğer yerlerinden daha kirli görmekteyim. Halbuki eğitimin temel amacı ve göstergesi budur.
Eğitimin verileceği yaş 4-6 yaş aralığıdır. Bu yaşta ev ortamında sınıflarda verilen eğitimle ev ve Apartman ortamında nasıl yaşanacağının eğitimi çocuklara verilmiş olur. Bunun eğitimi sadece okullarda verilebilir, ancak bu çocuklar büyüyünce bunların çocuklarını kendilerinin eğitme imkanı olur. Yoksa bizim şu anki aile yapımız ve davranış kargaşamızla çocuklara verecek hiçbir şeyimiz yoktur. Bu yaşta (4-6 yaş) eğitilmeyen çocuklara ilerleyen yaşlarda öğretim de veremezsiniz.
Dersler, sınıflarda öğretim, teneffüslerde eğitim zamanıdır. Teneffüsler ve dersler yarım saat olmalıdır. Çünkü eğitim, çocukların oynayıp kaynaşmasıyla, takım olmasıyla oluşur.
Her şeye rağmen çok ümitsiz olmamalıyız, Çıraklık eğitimine giden çocuklar meslek öğrenirken lise diplomasına da sahip olmaktalar. Mesleki okullarda okuyarak üniversite okumak ta kolaylaştırılmıştır.
Eskiden bir çocuğun aile üzerindeki yükü 15-16 yaşlarına kadar sürerdi, şimdi ise çocukların yükü, doktora yapana kadar hata torunların bakımına kadar devam etmektedir. Bu, gerçekten aileleri çok germektedir. Bu yükün ailelerin üzerinden alınması gerekir. Ayrıca bütçe yapma ve tasarruf alışkanlığı olmadığı gibi, kast sisteminin getirdiği maddi ve manevi baskılar, ayrıca komşu ve akrabalarla yarış, aile kurumunun yıkımına kadar devam etmektedir. Bu da bizim kaynaşmış bir toplum olmadığımızın göstergesidir. Bir de buna ideolojik saplantılar frekansımızın şeytanın vesveselerine açık olması eklenmektedir. Empati yapmak, insanları ve hayvanları sevmek bunun en iyi ilacıdır. Çocuklara empati yapmayı mutlaka öğretmeliyiz.
Sağlık ve Esenlikler..
Mehmet Haşmet KOLAĞASI – 28 Mart 2022 Pazartesi