İSTE, DEPREMLE İLGİLİ ÇALIŞMALARA DESTEK VERMEYE HAZIR

İskenderun Teknik Üniversitesi (İSTE) İnşaat Mühendisliği Bölümü Öğr. Üyeleri Prof. Dr. Semir Över ve Prof. Dr. Murat Bikçe, denizde gerçekleşen depremin karada etkili olmasının nedeni ve binaların güvenliğinin deprem anındaki önemini vurguladı.

Birçok fay hattının yer aldığı ülkemizde özellikle 2020 yılında yaşanan depremlerin ardından İskenderun Teknik Üniversitesi (İSTE) Basın ve Halkla İlişkiler Müdürlüğü tarafından yapılan açıklamayla “Mühendislik ve Doğa Bilimleri ve Mimarlık Fakültelerinin bu konuda çeşitli bilimsel araştırmalara imza attığı” belirtilerek bu konuda gerçekleştirilecek her türlü çalışmaya destek verileceği vurgulandı. İSTE İnşaat Mühendisliği Bölümü Öğretim Üyelerinden Prof. Dr. Semir Över “Denizde gerçekleşen depremin karada ki etkilerinin büyük olmasının” sebeplerini açıklarken, Prof. Dr. Murat Bikçe’de oturduğumuz yapıların güvenlik durumunun kontrol edilmesinin önemi üzerinde durdu.

Elazığ ve Van’ın ardından İzmir’de yaşanan depremin ardından gözler bir kez daha bu konuya çevrildi ve deprem gündemin ilk maddesi oldu. İSTE Basın ve Halkla İlişkiler Müdürlüğü tarafından yapılan yazılı açıklamayla “depremde yaşanan can kayıpları nedeniyle duyulan üzüntü” ifade edilerek, “Elazığ, Van ve son olarak da İzmir’de yaşanan depremde hayatını kaybeden vatandaşlarımıza bir kez daha Allah’tan rahmet, kederli ailelerine sabır ve yaralananlara da acil şifalar diliyoruz” görüşlerine yer verildi.

ÖNEMLİ OLAN DEPREMİN NE ZAMAN NEREDE OLACAĞI DEĞİL!
İSTE Basın ve Halkla İlişkiler Müdürlüğü tarafından yapılan yazılı açıklamada; Bu konuda araştırmalar yapmış olan Öğretim Üyelerimizden Prof. Dr. Murat Bikçe “Alp Himalaya deprem kuşağında bulunan ülkemizde, depremlerin sürekli yaşanacak olması yadsınamayacak bir gerçek” olduğunu vurgulamış, “Dün Elazığ, bugün İzmir’de gerçekleşen deprem Türkiye’nin bir gerçeğidir. Afet yönetiminde can ve mal kaybının azaltılması için vazgeçilmeyecek esaslardan biri deprem öncesi depreme hazır olunmasıdır. Artık depremin nerede ve ne zaman olacağını öğrenmeye çalışmaktan daha çok, deprem öncesi master planlarının güncel olarak hazır olması yerel yönetimler için esastır. Zira deprem sırasında kargaşa ve telaşın yaşanması muhtemeldir. Yapı stokunun depremler yaşanmadan önce iyileştirilmesi mutlak gerçekleştirilmelidir” görüşlerine yer vermiştir denildi.

OTURDUĞUMUZ YAPILAR HAKKINDA FİKİR SAHİBİ OLMAK MÜMKÜN
Prof. Dr. Murat Bikçe’nin görüşlerinin paylaşıldığı açıklama şöyle devam etti:
“Depremlerde can güvenliğinin sağlanması, Deprem Yönetmelikleri açısından asgari ölçüttür. Deprem yönetmelikleri uluslararası veriler doğrultusunda güncellenmektedir. 2018 yılında güncellenen Deprem Yönetmeliğimiz (Türkiye Bina Deprem Yönetmeliği) 2019’da yürürlüğe girmiştir. Yapılarımızın depreme karşı dayanıklılığı, teknik elemanlar tarafından güncel Deprem Yönetmeliklerine göre değerlendirilmektedir. Böylece, oturduğumuz yapının yeterliliği hakkında fikir sahibi olmamız mümkündür.

Bu aşamada Yer Bilimci ve İnşaat Mühendislerine oldukça önemli görevler düşmektedir. Teknik Eleman mezun olsa dahi, yaşam boyu öğrenmeye açık bir öğrenci bilincinde olmalıdır. Sismik etkiler altında yapı stoklarının güvenliği konusunda yeterliliğe sahip olunmalıdır. Zira elde edilen sismik veriler ölçüsünde mevcut/yapılacak yapıların olası bir depreme dayanımı değerlendirilmektedir. Dolayısıyla, bir binanın alımında görsel durumdan öte, mevcut taşıyıcı sistemin teknik elemanlarca değerlendirilmesi yararlı olacaktır.

KONTROLLER SIKI BİR ŞEKİLDE GERÇEKLEŞTİRİLMELİ
Yapıların depremde hasar görmesinde temel etmenlerden birisi malzeme dayanımlarında yetersizliktir. Asgari beklenti olan bu değerin uygulamaya yansıtıldığının kontrolü mutlaka sıkı bir şekilde kontrol edilmelidir. Bu aşamada, malzeme imalatından yapının üretimine kadar tüm aşamaların projeye uygunluğunun denetlenmesi son derece önemlidir.
Her zaman söylendiği gibi, deprem öldürmez, yapı öldürür bilinciyle hareket ederek, içinde yaşanılan yapılar hakkında gerçekler teknik elemanlardan öğrenilmelidir. Daha yüksek, daha büyük ve daha görkemli yapılar yerine daha güvenli yapılara önem verilmelidir.

İSTE olarak, Mühendislik ve Doğa Bilimleri Fakültemiz ve Mimarlık Fakültemiz bünyesinde deprem, şehircilik ve ilgili alanlarda birçok bilimsel çalışmalar yapılmaktadır. Doğu Anadolu Fay Hattı üzerinde yer alan ilimiz Hatay’ın 15 ilçesi başta olmak üzere, ülkemizin bu konudaki ihtiyaçlarına çözüm bulmak hususunda yapılacak tüm çalışmalarda akademik sorumluluk çerçevesinde İSTE olarak her daim yer alacağımızı belirtmek isteriz.”

‘FAY KIRIĞI DENİZDE GERÇEKLEŞMİŞTİR’
Öte yandan İSTE İnşaat Mühendisliği Bölümü Öğretim Üyelerinden Prof. Dr. Semir Över’de “Deprem sonrasında meydana gelen artçı şokların dağılımına bakıldığında fay kırığının tamamının denizde olduğunu, bu büyüklükteki depremin İzmir ve yakın civarında karada yer alan fayları tetikleyebileceği göz ardı edilmemesi” gerektiğini kaydederek konuyla ilgili şöyle konuştu:

“Depremin karakteri normal fay olmasından dolayı Sisam adasının kuzeyindeki tavan bloğun eğim yönünde aşağıya doğru kaymasıyla (çökmesiyle) birlikte körfez suyu bir an için çekilmiş olup daha sonra küçük çaplı bir Tsunami oluşturarak Seferihisar ve Sancaklı kıyılarında su kabarmalarına ve girdapları doğurmuş ve yerleşim alanına taşan su kütlesi bir vatandaşımızın boğulmasına neden olmuştur.”

ÜLKEMİZİN BİNA ENVANTERİ KÖTÜ DURUMDA
Prof. Dr. Semir Över açıklamasında denizde meydana gelen depremin karada ki etkilerine dikkat çekerek konuyla ilgili değerlendirmesine şöyle devam etti:
“Seferihisar Depremi (yıldız) ve artçı şoklarının dağılımı (KRDAE), Deprem Odak mekanizması (mavi-beyaz daire) -USGS) ve deprem sonucunda meydana gelmiş olası kırık (sarı renkli hat). Denizde meydana gelmesine rağmen karada ve depreme uzak yerleşim alanlarında binaların yıkılması ne yazık ki ülkemizin bina envanterinin durumunun ne kadar kötü olduğunu bir kez daha gözler önüne sermiştir.”

DEPREM ÖLDÜRMEZ, UYGUN İNŞA EDİLMEMİŞ BİNALAR ÖLDÜRÜR
Prof. Dr. Över açıklamasında “Deprem öldürmez yönetmeliğe uygun inşa edilmemiş binalar öldürür” değiminin bir kez daha teyit edildiğini ifade ederek şöyle konuştu:
“Deprem karada meydana gelmiş olsaydı -ki bu potansiyele sahip pek çok fay mevcuttur- can ve mal kaybının çok daha fazla olacağının işaretini bu deprem vermiştir. Başka bir değişle daha önce meydana gelmiş 6.0 ve daha büyük depremlerin yaptığı gibi depremle birlikte yaşamayı öğrenmemiz gerektiğinin altını çizerek uyarılarda bulunmuştur. Bu uyarılar doğrultusunda %90’ı deprem riski altında bulunan ülkemizde özellikle son deprem yönetmeliğine uygun olmayan binaların kentsel dönüşüm kapsamına alınması gerekmektedir. Bu kapsamda, binaların inşa edileceği zeminin etüdü detaylı bir şekilde yapılarak elverişsiz zeminlerin iyileştirilmesi gerekmektedir. Bu mümkün olmuyorsa yapıya elverişsiz zeminleri iskâna açmamak gerekir” dedi.

HERKESE SORUMLULUK DÜŞMEKTE
Prof. Dr. Semir Över “Türkiye’de meydana gelen 6.0 ve daha büyük depremler yıkıcı olmakta ve afete dönüştüğünü” ifade ederek sözlerini şöyle tamamladı: “Her yıkıcı depremin afete dönüşerek başsağlığı dileme ve yara sarma temelindeki Afet Yönetim Anlayışını terk edip büyük depremlerin afete dönüşmeyeceği ve zararların en aza indirgeme temelindeki Çağdaş Afet Yönetim Anlayışını benimsememiz gerekmektedir. 2020 Ege depremiyle bir kez daha gördük ki. Bu süreç içerisinde, en sade bireyden en yetkili makamlara kadar, herkese görev ve sorumluluk düşmektedir.”