GÖZ GÖRE GÖRE..


Yerel tarih araştırmacısı Fahreddin Osmanca, uzun süredir #Üveyşehiriskenderun ismiyle bir proje yürütüyor.
‘Üvey’ ibaresini daha çok tarihi yapıların sahipsizliği için kullanıyor.
Haksız da sayılmaz!
Sadece İskenderun’da değil, Arsuz Stelleri’ne de vurgu yapıyor..
Kastabala’yı inceliyor..
Bakras Kalesi’ni gündeme taşıyor..
Sarıseki Kalesi’ni, İskenderun’un tarihi hanlarını fotoğraflayıp, tanıtıyor..
Bu şekilde sayısız araştırmaları var..
Kendi adını taşıyan internet sitesinde (fosmanca.art) tüm bilgileri ilgiyle okudum.
Ama ne yazık ki, bu çalışmalarında yalnız kalıyor..
Onun heyecanına ortak olan kimse yok!
Nereye gitse, oralı olan bir yerel yönetici, idareci yok.
Tarihi yapılarda çökmüş çatıları, yıkılmak üzere balkonları, turizme katabileceğimiz değerleri nedense görmek istemiyoruz! Sırtımızı dönüyoruz!
Eski Adliye Sarayı bile kaplumbağa hızıyla ilerliyor.
Bazı tarihi yapıların içinde kimsesizler barınıyor, madde bağımlıları talan ediyor.
Fahreddin Osmanca da, ısrarla İskenderun’un tarihi ve kültürü ile ilgili sanatsal çalışmalar yaparak, es geçilmiş ve bugüne kadar “üvey” bırakılmış şehrin kadim bir tarihi olduğunu hatırlatmaya çalışıyor. Ama kimseyle iletişim kuramıyor.

İSKENDERUN’UN TEK KALESİ, PAZAR TEZGAHINA TESLİM!
Geçen hafta İskenderun Kalesi’nin liman kalıntılarını içeren yerin tahribatını yazmıştım.
Bir gecede kalıntılar buhar olmuştu.
Sürekli iş makinalarının durduğu yerde kalıntıların kaldırılmış olması nedense kimseyi ilgilendirmedi.
Oysa, yerel tarih araştırmacısı Fahreddin Osmanca, uzun süredir takibini ve araştırmasını yaptığı kalenin fotoğraflarına ulaştığı gibi, planla alakalı tüm görselleri kitabında paylaşmaya hazırlanıyor.
Ne yazık ki, görseller dışında pek birşey kalmadı..
Çünkü oradaki rezaleti görmek istemiyoruz!
Tahribatı sadece izliyoruz.
Bundan sonrasını Fahreddin Osmanca’dan dinleyelim;
“İş makineleri orada park yaptı, sustuk. Kale, Büyükşehir Belediyenin yaptığı AVM önünde yer alan battı çıktı çalışmalarında zarar gördü. Kalenin bir dış duvarı, 3 metre yerin altında kaldı ve şu an çöp dolu. Kale ile ilgili onca hayalim varken, neler yapılabilir diye aylardır düşünüyorken, insanlara tanıtmaya çalışırken, bu hafta şehrin tek kalesi, tek antik yapısı, uzun yıllardır onaylanmış Sit Alanı olduğu halde göz göre göre, ‘Kum dökülerek, düzlenerek’ pazar tezgahı haline çevrildi.”
***
Bizim tarihi yapılara bakış açımız budur işte!
Şimdi soruyorum;
Bu ‘Üveylik’ten nasıl kurtulacağız?
Her yıl Turizm Haftasını kutlarken, neyi tanıtacağız?
Restore edemediğimiz, hangi eserlerimizle gurur duyacağız?
Bu işe kafa yormaya çalışanları daha ne kadar görmezden geleceğiz?

KIRIKHAN’A VAR, İSKENDERUN’A YOK MU?
Kırıkhan’da İlçe Milli Eğitim Müdürlüğü olarak kullanılan tarihi bina, ‘Kültür Evi’ olarak düzenlenmek üzere Kırıkhan Belediyesi’ne devredildi.
İskenderun’da şu an Anaokulu olarak eğitim veren, bir dönem Milli Eğitim Müdürlüğü olarak da kullanılan Deniz Müzesi yanındaki tarihi binanın da ‘Kültür Evi’ olarak İskenderun Belediyesi’ne devredilmesini öneriyorum.
Olmadı..
İkinci bir seçeneğimiz var.
Örneğin, Eski Devlet Hastanesi tarihi bir bina, çürüyor!
Önünde güzel bir avlusu, bahçesi var.
Neden kullanamıyoruz?
Oysa, belediyelerin topladığı emlak vergisinin yüzde 10’u Hatay Valiliği’nin Kültür Vakıfları Fonu’na aktarılıyor.
Bu para da ihtiyaç durumunda kamulaştırmaya, tarihi binaların bakım ve onarıma harcanıyor.
Bu fondan ‘Kültür Evi’ için gerekli desteği alabiliriz.
Seçenekleri, ihtimalleri çoğaltabiliriz.
Yeter ki, niyetimiz olsun!
Neticede İskenderun’un da Kültür Evi’ne ihtiyacı var!
Gençlerimizi, belediye binası önündeki kafelere neden mahkum ediyoruz?
Sahilde gençlerimizin de yeri olsun, üstelik tarihi yapılara sahip çıkmış oluruz!
Bu şekilde Kültür Evi’nde; gençlerimiz, çocuklarımız kitap okusun.. Çay, kahve hizmeti bedava olsun. Neyimiz eksik?